Hayat; Yüce Yaratıcının insana vermiş olduğu en değerli hatta değer biçilemez bir hazinedir. Bu kadar değerli bir hazinenin her bir anı çok dikkatli ve titizlikle harcanmalıdır. Allah, insanı bu noktada rehbersiz ve kılavuzsuz bırakmamış; ilahi hitabıyla kılavuzluk, peygamberleriyle de rehberlik yapmıştır. O, bizim hayat gemimize imanımızı kaptan yapmamızı istemiştir. Çünkü imanını hayat gemisine kaptan yapan kimse, dünya denizinde kopacak tufandan korkmaz. Allah’ın kendisine verdiği değer biçilemez hayat sermayesinin değerini kavrayabilenler her bir anlarını O’nun rızası için yaşamışlardır. Hayat, değerini uğrunda mücadele edilen “amaç” tan alır. Amaç ne kadar değerliyse ömür de o kadar değerlidir. Amaç süflileştikçe hayat da o oranda süflileşmiştir. İnsanın bu şuuru her an canlı tutması ve düzenli aralıklarla hayatının amacına dair kendini murakabe etmesi gerekir. Mümin asla rastgele yaşayamaz. Çünkü o, bu dünyaya rastgele gelmemiştir.
İnsan, dünya hayatının hiçbir fani değerine boyun bükmeden yaşayabilmelidir. Bir defa boynunu büken ömür boyu boynu bükük yaşar. Namaz; kıyamıyla insana hayatta dik durmayı, Sonsuzlukların Sahibi’nden başka hiçbir güce boyun eğmemeyi öğretir. Hayat, Allah’ın okulu; insanlar ise bu okulun öğrencileridir. Her birimiz bu okulda iyi ve başarılı birer öğrenci olmakla mükellefiz. Hayat okulunda onurlu bir öğrenci olmalıyız. Bu onuru bize salih amele dönüşmüş bir imandan başka ne verebilir ki. İyilik ve güzelliklerin yayılması için her türlü mücadeleyi vermeyen, kötülük ve günahı engellemek için elinden gelen her şeyi yapmayan bir insanın imanı insanı bu onurdan mahrum bırakır. Kur’an-ın ölümsüz ve evrensel örnekleri (Peygamberler) bize hep bu mesajı vermez mi? Kur’an’da geçen her bir ölümsüz örnek, bizim hayatımızın mutlaka bir bölümüne mesaj vermektedir. İnsana kendisini nasıl Allah’ın nazarında değerli kılabileceğinin işaretlerini sunmaktadır. İnsanın değeri de tatmin olduğu obje ile ölçülür. Mümin, Allah ve cennetten aşağısıyla tatmin olamaz. Onun amacı Allah’ın rızasıdır. Allah’ın rızası ise O’nun indirdiği vahye tabi olmaktadır. Allah’ın indirdiği su ile hayat bulup ta O’nun indirdiği vahye sırt dönmek nankörlüktür. Su, biyolojik hayatın kaynağı, vahiy ise manevi hayatın kaynağıdır. Vahiyden mahrum yaşamak mümkün müdür öyleyse! Her insan hayat ipini vahye bağlamak zorundadır. Allah’tan bağımsız bir hayat alanı olmadığını aklından çıkarmamalı ve kariyer planlaması yaparken de Allah’ı hesaba katmalıdır. Yaşarken ne olacağı kadar öldükten sonra da ne olmak istediğini kendine sormalıdır. Şunu da ifade edelim ki eğer dünya hayatı Allah’lı ve anlamlıysa sultan olmakla kurban olmanın arasında fark yoktur. Hz. Süleyman ve Hz. Zekeriyya –Hz. Yahya bize öyle diyorlar.
Bugün maalesef geriye dönüp baktığımızda zamanın bizden neleri alıp gittiğini daha iyi anlıyoruz. Rüzgârın ve sellerin toprağı erozyona uğrattığı gibi modern hayatta şahsiyet olamamış bireyi erozyona uğratmaya devam ediyor. İşte mazimiz yaşadığımız bu erozyonlarla dolu. Fark etmeksizin birçok güzel hasletimizi hazlarımıza kurban ediyoruz. Modern hayat bütün zevklerimizi ve mutluluk vesilelerimizi değişim ve dönüşüme uğrattı. Değerlerimizi bize çaktırmadan elimizden çaldı. Allah’ın şaheseri olan insanı alınıp satılabilinen bir meta haline getirdi. Aileler ve okullar artık şahsiyet yetiştirip irfan ve hikmeti öğretemiyor. Öğrenciler artık bilginin hikmetini değil, faydasını talep ediyor. Herkes öğrendiği ile ne kazanabileceğini hesap ediyor. Yaşanmakta olan bu erozyona ancak şahsiyet kazanarak engel olabiliriz. Şahsiyet; Sıradan olmamak, farklı olmak, meziyet sahibi olmak, düz ve basit olmamak anlamlarına gelir. Sıradan bireyleri şahsiyet haline getirmek elbette kolay bir iş olmasa gerek. Bu zor işi Allah Rasülü, Mekke de kurduğu ve şahsiyet okulu olan Darül Erkam’la halletmiştir. Bu okulun mezunlarından fire veren olmadı. Çekirdek kadronun hemen hepsi burada yetişti. Yaklaşık 11 yıl aralıksız faaliyet gösteren Darül Erkam yalnızca talim değil daha çok terbiye ağırlıklıydı.
İnsanın şahsiyet olmasının, ruhunun kemale erip olgunlaşmasının önemli aşamalarından biri de kırk yaştır. Kırk yaş, insan ömrünün önemli bir miladı, birçok peygamber için risalet görevinin başlangıcıdır. Bunun için Kur’an bize kırk yaşımız için özel dualar talim ettirir.
Bu sayımızda, siz değerli okurlarımızın huzuruna dergimizin yayın hayatında 40. yılına girmesi münasebetiyle “Ruhun Olgunluğu ve Kırk Yaş” dosyasıyla çıkıyoruz.
Yayın hayatımızda 40. yaşımıza ulaşmamıza vesile olan hayattaki bütün değerli yazarlarımıza en kalbi teşekkürlerimizi arz ediyoruz. Rahmet-i Rahmana kavuşmuş bütün yazarlarımızı rahmet ve minnet ile yâd ediyoruz. Siz vefalı ve fedakâr okurlarımıza dergimize göstermiş olduğunuz teveccüh ve vefadan, fiili ve kavli dualarınızdan dolayı çok teşekkür ediyoruz. Sağ olun; var olun.