Görmeden “gördüm”, duymadan “duydum”, bilmeden “bildim” demeyelim. Çünkü Allah Teâlâ bunların hepsini bizlere soracaktır. Tahmin, zan, şahsi kanaat, vehim ve hayalden ibarettir. Hiçbir zaman delil olmaz. Göz, kulak ve gönül evet bu üç şeyden kıyamet günü sorguya çekileceğiz. Unutmayalım ki dillerimiz ile konuştuğumuz, kulaklarımız ile dinlediğimiz tüm iftiralardan, gözlerimiz sebebi ile fitne ve fesatta alet olduğumuz bakışlarımızdan, kalplerimiz sebebi ile yalan ve iftira üreten gönüllerimizden sorguya çekileceğiz.
İslam’da sağlam bilgi ve sağlam inanç asıldır. İnancın sağlam olması, bilginin doğruluğuna bağlıdır.Kesin bilgi edinip bu bilgiye tabi olmak Müslümanın en başta gelen görevidir.
“Hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyin ardına gitme, çünkü kulak, göz ve kalp bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsra, 17/36)
İnsan ya duyduğu ya gördüğü ile veya akıl ve vicdanıyla hareket eder; yani bilgilerimiz ya habere ya gözleme ya da akla dayanır. Ayette bu bilgi kaynaklarının doğru kullanılması gerektiği, bunlardan sorumlu olunduğu ifade edilmektedir.
İslam dini, insanın yaptığı her şeyi, bilinçli olarak yapmasını ister. Bu açıdan insanın her davranışının öncelikle vahye ve bilgiye dayalı olmasını öğütler. Selim akıl, insanın doğru karar vermesini sağlayan, yaratılışındaki temizliği koruyan akıllıdır. Aklın selim olarak adlandırılmasının sebebi, doğru bilgiye ancak sağlam, şartlanmamış düşünme ve karar verme yetkisine sahip akıl ile ulaşılabileceğinden dolayıdır.
Kur’an-ı Kerim, biz insanları hayatımızın her evresinde uyararak, bizleri düşünmeye, eskiyi sırf eski olduğu için taklide değil, düşünerek yanlışlarını ayıklamaya çağırır: “Onlara: Allah’ın indirdiğine ve elçisine gelin, denilse, atalarımızda gördüğümüz bize yeter, derler. Ya ataları bir şeyi bilememiş ve doğru yolu bulamamışlarsa?” (Maide, 5/104) Haberin bilgi kaynağı olabilmesi için doğru olması gerekir. Onun için İslam’da bilgi kaynağı olan haber, haberi sadık yani doğru haber olarak adlandırılır. Her duyduğumuzu doğru bilgiden saymayı Kur’an yasaklamaktadır. İslam’da bilginin kaynakları, kişinin yaşayışına ve Rabbinin istediği doğrultusunda hareket etmesi açısından önemlidir.
Bizler kendilerimizi, kendi nefislerimizi unuttuk… Bireysel ve sosyal hayatımıza tahminler hâkim oldu. Şüpheden kaçınmak şiarımız olması icap ederken, şüphelerin içinde yüzmekteyiz…
Araştırmaksızın, herhangi bir kimse veya grup hakkında yeterli bilgi sahibi olmaksızın gözümüz ile görmüş, kulaklarımız ile duymuş gibi hareket ediyor, kullar için Allah’ın verdiği izzet ve şahsiyeti tahrip ettiğimizin farkında olmuyoruz.
Söylentilerin ortada dolaşması Müslümanlar için yüz karası olması icap ederken, kulaktan dolma piyasa ve sokak haberleri en kıymetli zamanlarımızın israfına sebep olmaktadır.
Şu hakikati hepimiz bilmeliyiz ve üzerinde ciddiyetle durmalıyız;
Görmeden “gördüm”, duymadan “duydum”, bilmeden “bildim” demeyelim. Çünkü Allah Teâlâ bunların hepsini bizlere soracaktır. Tahmin, zan, şahsi kanaat, vehim ve hayalden ibarettir. Hiçbir zaman delil olmaz. Göz, kulak ve gönül evet bu üç şeyden kıyamet günü sorguya çekileceğiz. Unutmayalım ki dillerimiz ile konuştuğumuz, kulaklarımız ile dinlediğimiz tüm iftiralardan, gözlerimiz sebebi ile fitne ve fesatta alet olduğumuz bakışlarımızdan, kalplerimiz sebebi ile yalan ve iftira üreten gönüllerimizden sorguya çekileceğiz.
Duymadığın, görmediğin ve kalbinin tatmin olmadığı, tam bir bilgiye sahip olmadan biri hakkında konuşmak, gıybet etmek, dedikodu yapmak, iftira etmek yasaklanmaktadır. "Ey iman edenler! Eğer bir fasık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz." (Hucurat, 49/6)
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız