Liberalizmin içimize sızmasını siyonizme yıkmanın bir kurtarıcılığı yoktur. Evet, başı çeken güruh onlardır. Onlar pek çok fitne gibi bunun da başıdırlar. Fakat bizim de bid’atlerde sakınca görmeyen anlayışımızın bedelini kabullenmemiz gerekiyor. İbadeti ve kulluğu kalplere gömüp, siyaseti ve ticareti dinin dışında gören anlayışa karşı sessizliğimizin akıbetini başkalarına yüklememiz doğru mudur?
Kılık kıyafetten yemeye içmeye, konuşmadan örfe kadar her şeyde iman farkı olması gerekirken bu fark gitgide erimektedir. Bu erime, mümin olmayanların müminlere yaklaşması şeklinde olsaydı sorun olmayacaktı. Onlar hiçbir yaklaşma göstermedikleri hâlde mesafe erimektedir. Endişe verici olan da budur.
İnsanın tabii haklarından ve ihtiyaçlarından biri olan hürriyeti putlaştıran anlayış olarak liberalizm içimize bir hançer gibi saplanmıştır. Allah’ın nazarında bir hiç olan bizim nazarımızda da ahirete gidiş için gerekli bir güzergâhtan başka anlam ifade etmeyen dünyayı ve dünyalığı putlaştıran bu anlayış, her gün biraz daha kök salmakta ve bizi, akidemizi kemirmektedir.
“Ne istiyorsam onu yaparım” şeklinde özetlenebilecek liberal anlayış, devleti bile bir kenara itmekte ve hizmetçi ya da muhafız durumuna getirmektedir. Nefislerin de hoşlanacağı bu düşüncenin bir anda yayılmasında elbette şaşılacak bir şey yoktur. Herkes kendi başına bir devlettir âdeta. Ferdiyetçilik abartılmış, İslam’ın ruhu olan cemaat idraki aşağılara çekilmiştir.
Akılcılık öne çıkmış, iman sahibi insanlar bile ayet ve hadislere karşı cüretkârane bir dille “bana göre” diyerek karşılık verebilmişlerdir. Önceleri Ümmet’in büyüklerine Ebu Hanifelere karşı ayaklanan liberal kafa, işi sonunda hadislere ve ayetlere uzatmaya götürebilmiştir. Buna rağmen Ramazan’da herkes takva, hacca gidip geçmişi paklamak herkesin hakkı!
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız