Sayı : 504   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Misafir Kalem

Mehmet Toker

Dünya-Ahiret, Bir Terazinin İki Kefesi mi ?

  • 17 Eylül 2022
  • 1202 Görüntülenme
  • 477. Sayı / 2022 Eylül
Yazarın Diğer Yazıları
Mehmet Toker
Tüm Yazı Arşivi



Dünya-Ahiret dengesi! İfadesi dünyayı ayrı müstakil bir yaşam alanı, ahireti ayrı müstakil bir yaşam alanı olarak görüp, dünya hayatında ibadet dışındaki davranışların ahirette karşılığı ya da etkisi olmayacağı anlayışını doğurur ki bu İslam dinine laik bir fikri kodla yaklaşmanın neticesidir. Dünya ve Ahiret tahterevallinin iki ucu ya da terazinin iki kefesi değildir. Bir taraf hafiflediğinde diğer taraf ağırlaşacak şeklindeki bir anlayış zihnimizdeki diyalektik hayat anlayışının bir sonucudur.

 

 

İnsanı tarif etme ve tanımlama mücadelesi tarih boyunca insanın üzerine kafa yorduğu en önemli konulardan bir tanesi olmuştur. İnsanı; akıllı, idrak eden, düşünen, bilgi sahibi olan ve bu düşüncesini, bilgilerini, idrakini beyan eden varlık olarak izah etmeye çalışmışlar. Tanımlamak, sınırlamaktır. Dolayısıyla insanı tanımlama, bir anlamda insanı sınırlamadır. İnsanların veya toplumların önüne fıtrî ve cihanşümul olanın dışında soyut bir sıfat koyarak(tanımlayarak) insanın akıl, idrak, fikri kodlarını ve zihinsel ufkunu da sınırlamış olursunuz.

İnsanoğlunun bilgi, akıl, idrak, fikir ve zihin dünyası, içerisinde yaşamış olduğu medeniyetten, kültürden, toplumun siyasal, sosyal ve tarihi tecrübelerinden de etkilenerek gelişir. Bu etki, bazen insanın zihin dünyasına sınırlar çizip, onu dar bir mana dünyasına hapsettiği gibi bazen akıl, feraset, basiret gibi diğer melekelerin etkisiyle veya ilahi bilgi/akılla irtibatlanmak suretiyle, insanoğlu zihnen, fikren o sınırları aşıp daha kapsamlı düşünceler üretmek suretiyle içinde yaşadığı toplumu etkileyebilir. İnsanla toplum arasında sadece fiziksel ve biyolojik ihtiyaçların karşılanması anlamında bir bağ ve ilişki yoktur. Aynı zamanda fikri düşünce anlamında ve zihnin mefhumları idrak etmesi, hadisatı ve vasatı yorumlama noktasında da insanla toplum arasında karşılıklı etkileyen-etkilenen bağlamında bir ilişki söz konusudur. Bu açıdan değerlendirdiğimizde bir insanın fikirleri tüm toplumu etkilediği gibi; toplumun sahip olduğu düşüncelerde o toplumda yaşayan her bir bireyin bilinçaltını etkiler, zihnini şekillendirir, fikri kodlarını oluşturabilir.

 

Aynı konu hakkında insanların veya toplumların farklı yorumlara, farklı anlayışlara sahip olmasının sebebi budur. Kur'an-ı Kerim ana kaynak olarak tek olduğu halde İslam'ın bin dört yüz küsur yıllık gelişim tarihi içerisinde onlarca farklı tefsir yazılmasının sebebi, tefsirleri yazan müfessirlerin yaşamış oldukları coğrafya ve tarih, almış oldukları eğitim, yetişmiş oldukları toplumun tecrübelerinin onların fikirsel kodlarına, zihin dünyalarına katkısı ve toplumdaki bir takım duygu, düşünce, kabul ve veya ön yargıların bilinçaltına etkisinin bir neticesidir. İki farklı zıt kutup gibi gözüken fikirlere aynı ayetin delil gösterilmesinin hikmeti de budur.

Günümüz toplumunda Müslüman fikir adamları, düşünürler; kavramları, olguları değerlendirirken içerisinde yaşamış oldukları toplumun bilinçaltına yüklediği fikri kodlar ve içerisinde bulundukları tarihi dönemin zihin dünyalarını şekillendirdiği haliyle değerlendiriyorlar. 10 Nisan 1928'de Anayasanın 2. maddesi olan: "Türkiye Cumhuriyeti'nin dini İslam'dır" ibaresinin kaldırılıp, dokuz yıl sonra 5 Ocak 1937'de yapılan bir değişiklikle: "Türkiye Cumhuriyeti, cumhuriyetçi, halkçı, devletçi, laik, inkılapçı bir devlettir." şeklinde düzenlenmiştir. Anayasaya giren ve toplumda kendisine alan bul(durul)an laiklik kabaca "Din ve devlet işlerinin ayrılması" olarak ifade edilmiştir. Bu tarifin halka yansıması tamamen seküler, pozitivist, materyalist bir anlayışla "din ve dünya işlerinin birbirinden ayrılması" şeklinde bilinçaltına yüklenmiştir. Bu bilinçaltı toplum genelinde "din işleri ile dünya işlerinin farklı olduğunu, dinin sadece ibadetlerden müteşekkil bir alan olduğu ideolojisi topluma dayatılmıştır. İbadet dışındaki siyaset, ticaret, sosyal hayat, aile ilişkileri, konuşmak, yürümek, eğitim, vb. bütün alanlar seküler bir mantıkla dinin kapsamının dışında kabul edilmiş ve bu anlayış sosyal politika halini almıştır. Din, sadece ibadethanelere ve özel zaman dilimlerindeki merasimlere indirgenmiştir. "Dindar insan" tanımı, insanı sadece ibadetle sınırlamıştır.

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

477. Sayı Eylül 2022