Sayı : 503   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Sana İtikattan Soruyorlar ?

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Kişiyi İmandan Çıkaran Ameller

  • 17 Eylül 2022
  • 478 Görüntülenme
  • 477. Sayı / 2022 Eylül



Dinde zorunlu olarak bilinen inanç esaslarının ve davranışların varlığını inkâr etmek insanı küfre düşürür. Kadim ulema, toplumun imanını korumak için sorumsuzca söylenen ve insanı İslam dairesinin dışına çıkaran sözler konusunda uyarmak için elfâz-ı küfür risaleleri yazmışlardır. Bu konuda ciddi manada bir literatür oluşmuştur. Ne yazık ki, insanı iman dairesinin dışına çıkaracak olan fiiller konusunda (ef’âl-i küfür) aynı oranda çalışmaların yapıldığı söylenemez.

 

 

En büyük mesele, imanı korumaktır. İslam’da her şey ahirette hesap verme inancı üzerine kurulmuştur. Bu sebeple Müslüman olduğunu iddia eden bir kimse, sözlerine ve davranışlarına çok dikkat etmelidir. Bunun yolu da hangi davranışın insanı iman dairesinin dışına çıkaracağını öğrenmesi ve bu tür davranışlardan şiddetle kaçınmasıdır.

 

 

 

 

“Kişiyi imandan çıkaran küfür sözleri az çok biliyoruz ama kişiyi imandan çıkaran ve küfre düşüren amelleri ya da eylemleri bilmiyoruz. Bu konu ile ilgili bilgilendirirseniz minnettar kalırız?”

Akâid, İslam dininin iman esaslarını ve davranışlarla ilgili temel ilkelerini naslardan hareketle ortaya koyan bir ilimdir. İmanın oluşumu ve sağlamlaşmasında davranış dediğimiz amellerin de büyük payı vardır. İlm-i akâidin tanımda geçen “davranışlar” ifadesi, Müslümanların yükümlü olduğu ibadet, ahlak ve fıkıhla ilgili boyutları içerir. Bu dini davranışların ilkelerine inanmak da dindendir. Burada söz konusu edilen mesele, dini davranışları yerine getirip getirmemek değil, davranış ilkelerinin farz oluşunu kabul edip etmeme şeklindeki imani boyuttur. Namazın farz olduğuna inandığı halde kılıp-kılmamak insanı İslam dairesinin dışına çıkarmaz, ama onun farz oluşuna inanmamak insanı iman dairesinin dışına çıkarır. Dinde, sübûtu kat’î ve manaya delâleti kat’î olan hükümleri inkâr eden küfre düşer. Çünkü şer’î hükümlerin kabul ya da reddi imanın konusudur. Zaten “örtmek” manasına gelen küfür de Hz. Peygamber (sav)’in Yüce Allah’ın katından getirdiği dinde zorunlu olarak bilinen şeyleri yalanlamaktır. Dinde zorunlu olarak bilinen inanç esaslarının ve davranışların varlığını inkâr etmek insanı küfre düşürür. Kadim ulema, toplumun imanını korumak için sorumsuzca söylenen ve insanı İslam dairesinin dışına çıkaran sözler konusunda uyarmak için elfâz-ı küfür risaleleri yazmışlardır. Bu konuda ciddi manada bir literatür oluşmuştur. Ne yazık ki, insanı iman dairesinin dışına çıkaracak olan fiiller konusunda (ef’âl-i küfür) aynı oranda çalışmaların yapıldığı söylenemez.

İslam itikadına göre herhangi bir söz ya da davranışın küfür olup olmadığına karar vermenin yolu, ayet ve hadisleri yorumlamaktan geçer. Ehl-i sünnet âlimlerine göre ayet ve hadislerden oluşan naslar, zahiri manalarına göre yorumlanır. Eğer nasların zahiri manaları alındığında Yüce Allah’a cihet ve cismiyet gibi yaratılmışlık nitelikleri verecek manalar iş’ar ediyorsa, bu kuralın dışına çıkılabilir. Nasların zahirlerini bırakıp ehl-i bâtının iddia ettikleri manalara sapmak; ilhad olup küfür ile ittisaf ve ittisaldir. Buradaki bâtın ehli sözü ile kast edilenler mülhitlerdir. Naslar zahirî manalara göre anlaşılamaz, bunların, sadece muallim (batınîlerin reisi) tarafından anlaşılan manaları vardır ve esas olan da budur, (ta'limiye), iddiasında bulunanlara Ehl-i bâtın adı verilmiştir. Bâtıniyyenin bu iddiadan maksatları, zahirî manaları ve bedenî ibadetleri geçersiz kılıp, şeriatı tamamen ortadan kaldırmaktır. Zahirî manaları terk etmenin küfür ve ilhad oluşu, Hz. Peygamber (sav)’den geldiği kesinlikle bilinen şeyler konusunda Nebî (sav)’i tekzib manasına gelmesindendir. (Bkz. Taftazânî, Sadeddîn, Şerhu’l-Akâidi’n-Nesefiyye, Beyrut, 2007, s. 192)

Kur'an ve hadisten deliller gibi kesin naslarla sabit bulunan, ceset ve bedenlerin haşri gibi dini hükümlere delil teşkil eden nasları reddetmek de küfürdür. Zira bu, Allah ve Resulünü açıkça yalanlamak manasına gelir. Bununla birlikte yine Hz. Aişe validemize zina (kazf) isnat eden kâfir olur. Yüce Allah Kur’an’da bunun bir iftira olduğunu beyan edip Hz. Aişe validemizi aklamıştır. (Bkz. Nur, 24/11-20) Bu ayetlerin varlığını bile bile hala iftiraya devam etmek, Allah’ın ayetlerini yok saymak manasına gelir. Yine ister küçük olsun ister büyük olsun günah oluşu kesin delille sabit olan bir günahı helâl saymak, günahları önemsememek ve şeriatın her hangi bir uygulamasıyla alay etmek de küfürdür. Zira günahları önemsememek ve şeriatla alay etmek, dini hüküm ve uygulamaları tekzip alâmetlerindendir. (Bkz.Taftazânî, Şerhu’l-Akâidi’n-Nesefiyye, s. 192-93) Dinimizde haram, şer’î açıdan yapılmaması kesin olarak istenen şeydir. Haram kılınan şeylerin misali çoktur. Haramlar; haram liaynihî (bizzat, doğrudan haram) ve haram ligayrihî (dolaylı) haram olmak üzere ikiye ayrılır. Doğrudan haram, Şâri’nin bizzat açık ve net bir şekilde haram kıldığı davranışlardır. Murdar et yemek, içki içmek, zina etmek, haksız yere adam öldürmek, hırsızlık yapmak vb. fiiller buna örnektir. Dolaylı haram ise, bizzat haram olmamakla birlikte harama vasıta olan ameller demektir. Bir kadının avret yerine bakmak haramdır, çünkü zinaya sebep olmaktadır, zina ise bizzat haramdır. Faizli satışlar haramdır, çünkü faiz bizzat haramdır. Ekmek, tabiatı icabı helaldir ama hırsızlık yoluyla elde edilmişse haramdır. (Bkz.Ebû Zehra, Muhammed, İslam Hukuku Metodolojisi, çev. Abdülkadir Şener, Ankara, 1981, s. 42-43) Dolayısıyla dinimizde kesin olarak haram olan bir şeyi helal, helal olan bir şeyi de haram olarak nitelendirmek suretiyle bu fiili işlemek küfürdür. Bundan dolayı itikat âlimleri; domuz eti yemek, içki içmek, kumar oynamak, zina etmek gibi bizzat haram olan amellerin helâl olduğuna inanan bir kimseye kâfir hükmünü vermişlerdir. Ayrıca haram oluşu zannî delille sabit bulunan (besmelesiz kesilen hayvanın etinin yenmesi gibi) şeyleri helâl sayan kimseleri kâfir kapsamının dışında tutmuşlardır. Çünkü bu eylemler, dolaylı haram fiiller olup, netice itibariyle büyük günah işleme kapsamına girer. (Bkz. Taftazânî, a.g.e., s. 193)

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

477. Sayı Eylül 2022