Bakara suresinin ilk ayetlerinde Rabbimiz, muttaki kullarının özelliklerini şu şekilde sıralamaktadır: “Onlar, gabya inanırlar, namazı kılarlar, kendilerine verdiklerimizden Allah yolunda harcarlar. Sana indirilene ve senden önce indirilene de iman ederler; ahiret gününe gözleriyle görüyormuş gibi kesin olarak inanırlar.” (Bakara, 2/3-4) Bu ayetlerde Rabbimiz, muttaki kullarının ahirete imanlarının niteliğini “gözleriyle görüyormuş gibi kesin olarak inanırlar” diye vasıflandırmaktadır. Ayet, hem nasıl bir ahiret inancına sahip olmamız gerektiğini niteliyor hem de ahirete imanımızın hedefini tayin ediyor.
İlahi rehberliğin elçileri olan bütün peygamberler, muhataplarına öncelikle doğru bir Allah inancı terbiyesi vermişlerdir. Bunun hemen ardından ikinci sıraya ahiret inancı eğitimini koymuşlardır. Çünkü beşeri insan etmenin yolu buradan başlıyor. Malumunuz mutluluk kitabımız Kur’an’ın da ilk nazil olan surelerinin konusu Allah ve ahirettir. Bu surelerde ahiret, bütün detaylarıyla gözler önüne serilir. Kendisini Rabbinin terbiyesine bırakan mümin, bu sureleri okurken adeta boyut değiştirip ahireti yaşamaya başlar. Okunan her bir ayet, insan ruhunu ahiret seyahatine çıkarır. Bu seyahatte ahiretle ilgili her bir bilgi yakin derecesinde tecrübe edilir. Böylece Kur’an, muhatabında sorumluluk bilincinin zirvesini oluşturur. Bu durumu Efendimizin bizzat eğittiği ashapta müşahede edebiliriz. Onlar, gerek ahiretle ilgili ayetleri okurken, gerekse sevgili peygamberimizden ahireti dinlerken adeta sonsuzluğun manzalarını seyre dalıyorlardı. Haşrdan bahsedilince haşrı yaşıyorlar, mahşer söz konusu olunca mahşere yürüyorlar, mizanın başında hesabı veriyorlar, sırat’ı gözlerinin önüne koyuyorlardı. Cennetin kokusunu alıp, ırmaklarının sesini dinliyorlar, gölgeliklerinde serinleyip meyvelerini tadıyorlardı. Cehennemin homurtusunu duyup hararetinden adeta terliyorlardı. Sanki ahireti üç, beş, yedi boyutlu olarak seyrediyorlardı. Verilen ahiret eğitiminin onlarda oluşturduğu vicdan sayesinde cezası en ağır olan günahları dahi itiraf ediyorlardı. Dünya tarihinde cezası ölüm olan bir suçu işledikten sonra bunu kendisinden başka kimsenin bilmediği ve davacı olan da olmadığı halde cezasını bile bile gelip itirafta bulunan ve ısrarla cezasının verilmesini isteyen şahsiyetleri yetiştiren başka bir toplum var mıdır? Bu model şahsiyetler dünyada alacakları bütün cezaları ahiretin cezalarına tercih ediyorlardı. Kınanmayı ve ayıplanmayı akıllarına dahi getirmiyorlardı. Yeter ki işledikleri günahların cezasını burada ödeyerek sonsuzluğa temizlenmiş olarak gidebilsinler. Onun için de Efendimize “temizle beni Ya Rasülullah” diye yalvarıyorlardı. Bu sorumluluk bilincine sahip olan şahsiyetler dünya ile hayatın öteki yüzünü bir arada yaşıyorlardı. Böylece dünya ceset olmaktan çıkıp ruhuna kavuşuyor ve canlanıyordu. Yeryüzünün halifesi olarak yaratılan insan, yaratılış amacına uygun olarak yaşamayı, ahiret inancını canlı tutarak gerçekleştiriyordu. Onlardaki ahiret inancı, yaşadıkları toplumun mutluluk sigortasıydı.
Malumunuz yaşamış olduğumuz çağa, insanlığın modern çağı deniliyor. Modernizm tek dünyalılık üzerine kurulmuş olan bir hayat sistemdir. Varlığını devam ettirebilmek için insanın sadece bu dünyasına yatırım yapar. Elindeki bütün imkânlarıyla insana, hayatın öteki yüzü olan ahireti unutturmaya çalışır. İnsana ahireti hatırlatacak her şeyi hedef tahtasına yerleştirir. Dünya ile ahiret arasındaki bütün bağları koparmaya çalışır. Seküler dünyayı yönetenler hâkimiyetlerini devam ettirebilmek için insan iradesini yok etmeyi amaçlarlar. İnsan iradesini teslim almanın en kolay yolu ise insanı tek dünyalılığa inandırmak ve öyle yaşamasını sağlamaktır. Hayatın öteki yüzünü unutan insan, hazlarının esiri olur. İradesini akıl ve vahyin kontrolünden alıp, nefsinin ve hazlarının kontrolüne teslim eder. Bu irade kaybını yaşayan insan için her şey yaratılıştaki anlam ve amacını kaybetmiştir. Artık dünya ve evrendeki her şey anlamsızlaşmıştır. Geriye sadece tatmin edilecek hazlar kalmıştır. Böylesi bir insan tipi bizzat kendisini ahlaki olarak dibe vurdurduğu gibi, toplumsal bozulma ve kokuşmanın da bir numaralı müsebbibi haline gelir. Çünkü ahiret yokmuş gibi yaşayan bir insanı durdurabileceğiniz bir sınır kalmamıştır artık.
Modernizmin tek dünyalık üzerine kurduğu hayat biçimi bizleri de farkına varmadan etkilemeye başladı. Huzur ve mutluluğu mumla arar hale gelmemiz de bu etkinin acı bir sonucudur. Dünyadaki huzurumuzun olmazsa olmazı olan ahirete imanımızı bir kez daha gözden geçirmek ve ahirete imanımızı gözümüzle görüyormuş gibi kesinlik derecesine yükseltmek amacına hizmet etmesi için bu sayımızda sizlerin huzuruna “Dünya ve Ahiret Dengesi” dosyasıyla çıkıyoruz.
Değerli yazarlarımıza, makaleleri ile elinizde ve gönlünüzde olmamıza vesile oldukları için en kalbi teşekkürlerimizi arz ediyoruz. Siz vefalı ve fedakâr okurlarımızı, ahirete imanımızı Kur’an ve Sünnet penceresinden gözden geçirmek ve ahirete imanımıza seviye kazandırmak için dergimizi baştan sona okumaya davet ediyoruz.