Osmanlı tecrübesi, hem ırk ötesi; hem de farklı dinlere ve kültürlere mensup toplumları birlikte ve kendileri olarak yaşatma iradesi geliştirebilmiş en kuşatıcı ve kucaklayıcı yegâne küresel medeniyet tecrübesidir; bu gerçek belli başlı yerli ve yabancı büyük tarihçilerce kabul edilmiştir.
Tarihte gelmiş geçmiş belli başlı bütün medeniyetlerin üzerine oturan; bütün dinlere, kültürlere, medeniyetlere hayat hakkı tanıyan; hepsinden beslenen, hepsini besleyen; hiçbirini yutmayan, hiç biri tarafından yutulamayan tek küresel medeniyet tecrübesini ve dünya düzenini yalnızca Osmanlı medeniyeti armağan etmiştir insanlığa.
İzmir’in İngilizlerin güdümündeki Yunan’ların işgalinden kurtuluş yıldönümünde yapılan açıklama ürperticidir. İzmir Osmanlı’dan mı kurtarıldı? Kim işgalci bu ülkede? Kim kime ne diye küfrediyor? Bu ülkede birilerinin Osmanlı nefreti mide bulandırıcıdır. Ruhsuzluktur.
Oysa Osmanlı’yı aşağılayan ama Osmanlı’yla zırnık kadar alakası olmayanlara inat, bütün yabancı büyük tarihçiler Osmanlı’yı adalet ve hakkaniyet timsali olarak görürler. Bu ülkede Osmanlı, zalim ve emperyalist olarak görülebiliyor hâlâ!
Celladına âşık tasmalı çekirge değil de nedir bu tür tipler, siz söyleyin lütfen...
Oysa tarihin kırılma anındayız: Tarihin kırılma anları, yeniden kurulma zamanlarıdır aynı zamanda.
Dünya, yeni oluşumlara, özellikle de Osmanlı modeline ve ruhuna gebe...
Fazla değil, önümüzdeki yarım asır içinde, bambaşka bir dünya ile karşı karşıya kalacağız.
Eğer büyük hatalar yapmazsak ve geleceğe iyi hazırlanırsak, tarihi, biz yapabiliriz yeniden.
Avrupa’da 19. yüzyılda gelişen ulus-devlet anlayışı, hızla ve biraz da içerdeki laikleşme / Batılılaşma akımının güçlenmesi ve dışarıdan desteklenmesiyle Osmanlı’yı paramparça etti. Dahası, Osmanlı’yı çökerten ulus devlet anlayışı, iki büyük paylaşım savaşından sonra Avrupa’yı da çökertti.
Edgar Morin, ulus-devlet’in dayandığı modern / seküler paradigmaların, “ulusçuluk ideolojisiyle bir din hâline getirildiğinden” söz eder. Irk eksenli ulusal siyasî, kültürel ve zihinsel oluşumları kutsayan ulusçuluk ideolojisi, Avrupa’da imparatorluklar çağının sonunu getirdi.
Batı uygarlığını -bir asır daha çökmekten- kurtaran, Amerikan tecrübesi oldu. Amerikan tecrübesi, ulus-eksenli bir siyasî ve kültürel örgütlenme tecrübesi değil, aksine, imparatorluk tecrübesini andıran, farklı ırkları bünyesinde eriterek de olsa barındırabilen ulus-ötesi, ulus-üstü (supra-national) bir tecrübedir.
Modern tarihteki en yakın örneği ve modeli, Osmanlı “millet sistemi”dir.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız