İstişare kültürü Hz. Peygamber (sav)’in bizzat uygulamaları ile bizlere öğrettiği çok önemli bir iş görme yöntemidir. Bu yönüyle sivil toplum kuruluşları sadece kişilerin (lider, başkan vb.) kişisel tasarruflarıyla hizmet üretmemeli, istişare süreçlerine değer vermelidir. Bugün İslam toplumları bu noktadaysa, sivil toplum kuruluşları güçsüz durumdaysa belki de bunun önemli sebeplerinden birisi istişare kültürünü kaybetmiş olmalarıdır.
Siyasal, ekonomik, toplumsal vb. alanlardaki hızlı değişimler devlet, toplum, birey gibi kavramların anlamlarını, rol ve sorumluluklarını da yeniden sorgulamayı gerekli kılmaktadır. Devlet, kalabalık insan topluluklarının bir araya gelerek (eğitim, sağlık, barınma, beslenme, güvenlik, adalet vb.) ihtiyaçlarının daha kolay ve bir sistem bütünlüğü içerisinde gerçekleştirilmesi amacıyla oluşturulmuş oldukları araçsal (sanal) bir varlıktır.
Normal şartlarda bu varlığın kendisini oluşturan bireylere yani tüm topluma adil bir hizmet sunması, onların ihtiyaçlarını eksiksiz karşılaması, onların huzur ve güven içerisinde yaşamasını sağlaması beklenir. Çünkü devletin varlık nedeni budur. Ne var ki, tarih boyunca sözü edilen bu hizmetlerin devlet eliyle yürütülmesinde bir takım eksiklikler, yetersizlikler, yanlış uygulamalar söz konusu olabilmiş, çeşitli adaletsizlikler, hak ihlalleri, hizmette kayırmacılık vb. sorunlar da yaşanabilmiştir. Bütün bu sorunların en aza indirilmesi, devlet yönetiminin daha adil olabilmesi, topluma yönelik hizmetlerin sağlıklı şekilde karşılanabilmesi, toplumda barış, huzur ve hoşgörü kültürünün gelişmesi toplumun güçlü olmasıyla mümkündür.
Sivil toplumun güçlenmesinin pek çok yararı vardır. Devlet eliyle gerçekleştirilecek hizmetlerin planlanma, uygulanma ve değerlendirme süreçlerinde fikir beyanında bulunulması, söz konusu hizmetlerin niteliğinin geliştirilmesi için irade ortaya konması, devletin yetişemediği alanlarda insanların ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik çalışmalar (eğitim, sağlık, beslenme, barınma vb.) yapılması bunlardan sadece bir kaçıdır. Zira bir devlet ne kadar güçlü olursa olsun, savaş, deprem, yangın, sel vb. felaketlerde çaresiz kalabilmekte, bu tür durumlar sadece bir ülkedeki değil, başka başka ülkelerdeki insanların bir araya gelerek güçlerini birleştirmelerini gerekli kılmaktadır. Bosna savaşı, Endonezya’da yaşanan Tusunami felaketi, Somali’deki kıtlık, Adapazarı ve Van depremleri bunlara verilebilecek en iyi örneklerdendir. Bütün bu hususlar bize sivil toplumun güçlü olmasının bir zorunluluk olduğunu göstermektedir. Öyleyse sivil toplum ve onu oluşturan kuruluşlar nasıl güçlendirilmelidir? Bunun için ne gibi çalışmalar yapılabilir? Aşağıda bu sorulara verilebilecek bazı cevaplar ortaya konmaya çalışılmıştır.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız