Sayı : 503   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Fıkıh Köşesi

Fahri Altunkaynak

Fıkıh Köşesi

  • 10 Ekim 2022
  • 303 Görüntülenme
  • 478. Sayı / 2022 Ekim



Dua, kulluğun gereğidir. Yoksa dua, Allah’ın meydana geleceğini ezelde takdir ettiği şeyin gerçekleşmesini önlemesi, takdir etmediği şeyin meydana gelmesini sağlaması için yapılan bir amel değildir. Ayrıca duadan maksat, Allah’ın bilmediği şeyi ona hatırlatma anlamını asla taşımaz. Dua, kişinin kulluğunu göstermesi, aczini ve ihtiyacını Allah’a arz etmesidir.

 

1- Duanın önemi nedir ve dua nasıl yapılmalıdır?

Sözlük anlamı ile dua “çağırmak, seslenmek, istemek, yardım talep etmek” demektir. Dinî bir terim olarak ise, insanın bütün benliğiyle Allah’a yönelerek maddî ve manevî isteklerini O’na arz etmesidir. Temeli, insanın Allah’a hâlini arz etmesi ve O’na niyazda bulunması olduğuna göre dua, Allah ile kul arasında bir irtibattır.
Duada daima tâzim (Allah’ı yüceleme) ve tâzimle birlikte istekte bulunma anlamı vardır. Dua aynı zamanda zikir ve ibadettir. Böylece duada biri zikir ve saygı, diğeri de dilek olmak üzere iki unsur hep yan yana bulunur. Bu sebeple Hz. Peygamber (sav), “Dua, ibadetin özüdür.” (Tirmizî, “Deavât”, 2) buyurmuştur. Aynı sebeple en önemli ibadet olan namaz, dua (salât) kelimesiyle ifade edilmiştir (Bkz.En’âm, 6/52; Kehf, 18/28) Diğer bir ayette de, “De ki; duanız (kulluğunuz) olmasa Rabbim size ne diye değer versin.” (Furkân, 25/77) buyurulmak suretiyle insanın ancak Allah’a olan bu yönelişiyle değer kazanabileceği belirtilmiştir. Duanın sadece Allah’a yöneltilmesi; Allah’tan başkasına, putlara veya kendilerine üstün nitelikler izafe edilen başka yaratıklara dua ve ibadet edilmemesi Kur’an’da ısrarla vurgulanmıştır. (Bkz.Şuarâ, 26/213; Kasas, 28/88)

 

2- Duaların sonunda söylenen “âmin” sözü ne anlama gelir; bunun dinî dayanağı nedir?

Âmin, “kabul buyur” demektir. Dualardan sonra “âmin” deme uygulaması sünnetle sabit olmuştur. Hz. Peygamber (sav): “İmam, âmin dediği vakit siz de âmin deyiniz. Zira kimin âmin demesi meleklerin âmin demesine denk gelirse, o kişinin geçmiş günahları affolunur.” (Buhârî, “Ezan”, 111-112; Müslim, “Salât”, 62, 87) buyurmuştur.

Namazda Fatiha suresi okunduktan sonra âmin demek de sünnettir. (Bkz. İbn Mâce, “İkâme”, 14)

 

3- Dua ve zikir sesli mi, yoksa sessiz mi yapılmalıdır?

Duanın, alçak sesle, hüzünlü ve tazarru ile (yalvararak) yapılması adaptandır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de, “Rabbinize yalvararak ve için için dua edin…” (A’râf, 7/ 55) buyrulmaktadır. Ancak, içtenlikle ve samimi olduğu sürece, sesli olarak dua edilebilirse de, sessiz olması daha uygundur. Hz. Peygamber (sav), bir yolculuk esnasında sesli olarak tekbir ve tehlil getirmeye başlayan bir grup sahabeye: “Ey insanlar! Kendinize merhamet edin; siz ne duymayana dua ediyorsunuz ne de uzakta olan birisine. Muhakkak siz, işiten, yakın olan bir zata dua ediyorsunuz ki O sizinle beraberdir.” (Buhârî, “Cihad”, 131; Müslim, “Zikir”, 44; Ebû Davûd, “Vitr”, 26) buyurmuşlardır.

 

4- Fiilî dua ne demektir?

Allah, kâinatta meydana gelecek tüm olayları belli sebeplere bağlamıştır. Hem dünyada hem de içinde yaşanılan evrendeki her şey Allah’ın koyduğu sebep-sonuç (kanun ve kural) ilişkilerine göre şekillenir. Arzu ettiği bir şeyin olmasını isteyen kişi, onun sebeplerini de yerine getirmek zorundadır. Örneğin çocuk sahibi olmak isteyen kişinin evlenmesi, sınavda başarılı olmak isteyen öğrencinin derslerine çalışması fiilî dua sayılır.

Kişi, Allah’tan istediği şeyin gerçekleşmesi için Allah’ın kendisine öğrettiği sebepleri ve kanunları elinden geldiği kadar yerine getirip tamamlar, sonucunu da Allah’tan bekler. “İnsan için ancak çalışmasının karşılığı vardır.” (Necm, 53/39) mealindeki ayette insanların çalışmaları ile alacakları sonuç arasındaki ilişkiye dikkat çekilmiş ve bu çalışmanın fiilî bir dua manasına geldiğine işaret edilmiştir. Hayvanı hasta olan ve iyileşmesi için sadece dua eden birisine söylenen “Duana biraz da katran ilacı ekle...” sözü, fiilî dua için güzel bir örnektir.

Bir işin gerçekleşmesi için dua edip oturan insanın yapmış olduğu hareket ne kadar yanlış ise, tüm çalışmaları yapıp, gerekli tedbirleri aldıktan, yani fiilî duasını tamamladıktan sonra “Bu işi ben tamamladım.” diyerek sözlü dua etmeyenin yapmış olduğu davranış da o derece yanlıştır.

 

5- Ezan ile kâmet arasında yapılan duanın kabul olacağına dair rivayet var mıdır?

Duaların her zaman kabul görme umudu varsa da, bazı özel vakitlerde yapılacak duaların kabul görüp reddedilmeyeceğine ilişkin hadis-i şerifler vardır. Ezan okunurken, ezanla kâmet arasında ve kâmet getirildiğinde yapılacak dualar da bu kabildendir. Bu konuda Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Ezan okunduğunda sema kapıları açılır ve yapılan dualar kabul olur. Kâmet getirildiğinde dua reddedilmez.” (İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, X, 32) Hz. Peygamber (sav): “Ezanla kamet arasında yapılan dua reddedilmez, buyurdu. Bunun üzerine sahabe: Ey Allah’ın elçisi! Ne dua edelim? diye sordular. Hz. Peygamber (sav): Allah’tan dünya ve ahirette afiyet/sağlık dileyiniz.” (Tirmizî, “Deavât”, 145) buyurdu.

 

6- Salât-ı münciye, salât-ı tefrîciye dualarının dinî dayanağı var mıdır?

“Salât-ı münciye”, “Salât-ı tefrîciye” duaları, Hz. Peygamberden (sav) nakledilen dualardan değildir. Bunlar, Kur’an-ı Kerim’in, Hz. Peygambere (sav) salât-ü selâm getirmeyi emreden ayetine istinaden asr-ı saadetten çok sonraları tanzim edilmiş salât-ü selâm türü dualardır.

Dualar Allah’a arz edilmeden önce, Allah’a hamd-ü senâ ve Peygamberine de salât-ü selâm getirilmelidir. Rasûlullah (sav), dua eden bir adamın, dua sırasında kendisine salât ve selam okumadığını görmüş ve “Bu kimse acele etti.” buyurmuş, sonra adamı çağırıp: “Biriniz dua ederken, Allah Teâlâ’ya hamd-ü senâ ederek başlasın, sonra O’nun Peygamberine salât okusun, sonra da dilediğini istesin.” (Ebû Dâvûd, “Vitr”, 23) buyurmuştur.

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

478. Sayı Ekim 2022