Kur’an-ı Kerim’in hedefi; Allah’a hesap verme şuuruyla hareket eden bilinçli bir gençlik yetiştirmektir. Allah’a hesap vermeye inanmayanların veya hesap günü şuurunu hafife alanların istikametleri olmaz. Bugün, yönetici elitlerin yalan, dolan, hırsızlık, yolsuzluk, adam kayırma gibi olumsuzluklara battığı bir dünyada; doğru sözlü, emin, lekesiz, ehliyetli mümin yöneticilerin yetişmesi için Yusuf (as)’ın istikrar ve istikametini sembolize eden gençlere ihtiyaç vardır.
Kur’an-ı Kerim’in, insanlığın önüne koyduğu örnekler, gençlik için istikamet kriterlerinin göstergeleridir. Kur’an-ı Kerim, takva duygusunu bir istikamet ölçüsü olarak gençliğe verir. İmandan ve Kur’an’dan istikamet alan bir kişinin kriteri kavmiyetçilik, ırkçılık değil takvadır. Takva üzere istikametli olan ırkçı olmaz ümmetçi olur. Kur’an-ı Kerim’de gençliğinden övgüyle bahsedilen zatların tamamının takva sahibi kimseler olduğu açıktır.
Kur’an; gençliğin istikamet kılavuzu, hayat havuzudur, Kur’an, hidayettir; dünyada yolunu kaybetmek istemeyenlere, dine uygun yaşamaya çalışanlara, muttakilere bir rehberdir. Kur’an, beyandır; insanlara Yüce Allah’ın isim ve sıfatlarını, dinimizin hükümlerini açıklayan bir kılavuzdur. Kur’an, Furkan’dır; doğruyla yanlışı birbirinden ayıran, gerçeklerin fark edilmesini sağlayan Kelâmullah’tır. Kur’an, şifa ve rahmettir; dertli gönüllere deva, suya muhtaç iklimlere bolluk ve berekettir. Kur’an, ruhu’l ervahtır. Kur’an’ın her ayeti, bizim için yeni bir sabahtır.
Hz. Muhammed (sav) sadece yaşlıların, sadece orta yaşlıların değil, aynı zamanda gençlerin de örnek ve önderidir. Cündüb b. Abdillah (ra) şöyle anlatır: “Bizler ergenlik çağında iken üç-beş genç olarak Peygamber (sav) ile beraber bulunduk. Biz, Kur’an’ı öğrenmeden önce imanı öğrendik. Ondan sonra Kur’an’ı öğrendik. Bu sayede de imanımız arttı.” (Sünen-i İbn-i Mace, Mukaddime: 61)
Abdullah İbn-i Ömer (ra) de şöyle der: “Uzun bir ömür sürdüm. Bizim her birimize Kur’an’dan önce iman veriliyordu. Sonra öyle insanlar gördüm ki, onlara imandan önce Kur’an veriliyor, o da Fatiha’dan sonuna kadar onu okuyor, ama ne emrettiğini, neleri yasakladığını ve nelerin bellenmesi gerektiğini bilmiyor.” (Yusuf Kandehlevî, Hadislerle Müslümanlık, 3/512)
Bu sahih olan iki rivayetten de açıkça anlıyoruz ki; Rasûlüllah (sav) fiilen gençlerle ilgilenmiş, gençleri ta’lim ve terbiyeden geçirmiştir. Rasûlüllah (sav) gençlere önce iman, sonra da Kur’ân ile istikamet ve istikrar kazandırmıştır. İslâm’da iman eğitimi, Kur’an eğitiminden öncedir. Biz istikamet sahibi olduğumuz için iman etmedik, aksine iman ettiğimiz için istikamet sahibi olduk. İman istikametten gelmez, aksine istikamet, imandan gelir. Kur’an-ı Kerim, genelde insanlara, özelde ise gençlere iman ile istikamet vermiştir. Bundan ötürüdür ki; ulema tarafından “Evladına Kuran'ı öğret, zira Kur'an ona her şeyi öğretir” denilmiştir. İman ve Kur’an olmadan, Rasûlüllah (sav)’in örnek ve önderliğine bağlanmadan istikamet olmaz. Kur’an’ın her ayeti, bir istikamet garantisidir. Kur’an-ı Kerim’in dışında gençliğin önüne konulan bütün istikamet taslakları, gençliği ifsat etmekten başka bir şeye yaramamıştır.
Kur’an-ı Kerim, Müslüman gence iman merkezli bilgi ile istikamet vermiştir. Rabbimiz uyarıyor: “Bilmediğin şeyin ardına düşme. Doğrusu kulak, göz ve kalp bunların hepsi o şeyden sorumludur.” (İsra, 17/36) Kur’an-ı Kerim’in hedefi; Allah’a hesap verme şuuruyla hareket eden bilinçli bir gençlik yetiştirmektir. Allah’a hesap vermeye inanmayanların veya hesap günü şuurunu hafife alanların istikametleri olmaz. Bugün, yönetici elitlerin yalan, dolan, hırsızlık, yolsuzluk, adam kayırma gibi olumsuzluklara battığı bir dünyada; doğru sözlü, emin, lekesiz, ehliyetli mümin yöneticilerin yetişmesi için Yusuf (as)’ın istikrar ve istikametini sembolize eden gençlere ihtiyaç vardır.
Kur’an-ı Kerim’de Ashabı Kehf kısasında “Yiğitler, gençler” kelimesi onlardan övgü ile söz edildiğini hissettirecek şekilde birkaç defa tekrarlanmaktadır. Rabbimiz haber veriyor: “Yoksa sen, bizim ayetlerimizden olan Ashâb-ı Kehf ve Rakîm’i mi şaşırtıcı buldun? Hani o gençler mağaraya sığınmışlardı da, ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır, demişlerdi.” (Kehf, 18/9-10) Kur’an-ı Kerim, zorbalar, tağutlar, azmanlar karşısında Ashab-ı Kehf kıvamında gençler yetiştirmemizi bizden istemektedir. Kehf “dağda bulunan büyük ve geniş mağara”; Ashâb-ı Kehf ise, “mağara arkadaşları” demek olup bir mağarada yıllarca uyutulduktan sonra tekrar uyandırıldıkları haber verilen kişiler hakkında kullanılmıştır. Rakîmin ne olduğu hakkında kaynaklarda farklı görüşler yer almaktadır: Sözlükte rakîm “yazılı belge, kitabe” anlamına geldiği için, “Ashâb-ı Kehf’in adlarının veya maceralarının yazılıp mağaranın kapısına yerleştirilmiş bulunan bir kitabe, taş veya madenî levhadır” diyenler olduğu gibi, Ashâb-ı Kehf’in içinde bulunduğu vadinin veya dağın ya da memleketlerinin, hatta köpeklerinin adı olduğunu ileri sürenler de vardır. (Bkz.Taberî, XV, 197-199)
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız