Sayı : 504   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Fıkıh Köşesi

Fahri Altunkaynak

Fıkıh Köşesi

  • 03 Temmuz 2023
  • 204 Görüntülenme
  • 487. Sayı / 2023 Temmuz



İbadetler tevkîfîdir. Yani hem farz oluş gerekçelerinin hem de uygulamalarının her yönüyle akılla bilinmesi mümkün değildir. İbadetlerle ilgili hususlar Kur’an’da genel olarak emredilmiş, Hz. Peygamber (sav)'in uygulamasıyla belirgin hâle gelmiştir.

 

Niyet, namazın şartlarından biridir. Niyet, kalbe ait bir iş olup, kişinin bir şeye karar vermesi, hangi işi ne maksatla yaptığını bilmesi demektir. Namazda muteber olan, kalpteki niyettir. Dil ile söylenmesi müstehab olmakla birlikte söylenmediğinde de namaz geçerli olur.

 

1- İbadet ne demektir ve kaç kısma ayrılır?

İbadet; “itaat etmek, boyun eğmek, kulluk etmek, tevazu göstermek, ilah edinmek” anlamına gelir. Dinî bir terim olarak ise; “Mükellef olan kişinin Rabbine tazim için yaptığı, fiil ve niyete bağlı olarak yapılmasında sevap olan ve Allah’a yakınlık ifade eden şuurlu itaat” demektir. Allah’a ibadet; itaat etmenin ve saygı göstermenin zirvesidir. Kur’an’da insanların, Allah’a ibadet için yaratıldıkları (Bkz.Zariyât, 51/56), bütün peygamberlerin, insanları Allah’a ibadete davet ettikleri (Bkz.Bakara, 2/83) bildirilmiştir.

Kur’an’da ibadet kavramı; tevhid (Bkz.Nisa, 4/36), itaat (Bkz.Bakara, 2/172), dua (Bkz.Mümin, 40/60), boyun eğmek (Bkz.Fatiha, 1/5), iman ve salih amel (Bkz.Nisa, 4/172-173), Allah’ı tesbih ve secde (Bkz.A’raf, 7/206), Allah’ı bilmek ve tanımak gibi (Bkz.Zariyat, 51/56) anlamlarda kullanılmıştır. Bu manalardan hareketle ibadet, İslam’ın emir ve yasaklarını gözetmeyi ve Allah’ın sınırlarını korumayı ifade eder.

Bir davranışın ibadet olabilmesi için; kişide iman, niyet ve ihlas olması gerekir. İbadetin Allah rızası için yapılması ve İslam’a uygun olması lazım gelir.

Uygulama itibarıyla ibadetler dört kısma ayrılır:

a) İman, ihlas, niyet, tefekkür, marifet, sabır, takva gibi kalbî ibadetler.

b) Namaz, oruç, dil ile zikir ve dua, ana-babaya iyilik, insanlara iyi muamele ve sıla-i rahim gibi beden ile yapılan ibadetler.

c) Zekât, sadaka, yakınlara ve fakirlere yardım, Allah yolunda infak gibi mal ve servetle yapılan ibadetler.

d) Hacca gitmek, cihat etmek gibi hem mal hem de beden ile yapılan ibadetler.

 

2- Namaz ibadeti Hz. Peygamber (sav)'den önce de var mıydı?

Kur’an’da Hz. Muhammed (sav)'den önceki peygamberlerin de namaz ibadetiyle mükellef kılındıkları belirtilmektedir. (Bkz.Bakara, 2/83; Yûnus, 10/87; Hûd, 11/87; İbrâhim, 14/37, 40; Meryem, 19/30-31, 54-55; Tâhâ, 20/14; Enbiyâ, 21/72-73; Lokmân, 31/17) Ayet-i kerimelerden, namaz ibadetinin sadece Hz. Muhammed (sav) ümmetine has olmayıp, önceki ümmetlerde de var olduğu anlaşılmaktadır. Yine aynı şekilde, önceki ümmetlerin namazlarında da kıyam, rükû ve secde gibi temel rükûnların var olduğu bildirilmekle birlikte, namazın kılınışına dair detaylı açıklamalar mevcut değildir.

 

3- Müslümandan namaz ibadeti ne zaman ve hangi hâllerde düşer?

Akıl sağlığı yerinde olan ve ergenlik çağına ermiş her Müslümana namaz farzdır. Bu şartları taşımayan kimseler namazla mükellef değildir. Nitekim Hz. Peygamber (sav) bir hadiste çocuklar ve akıl sağlığı yerinde olmayan kimselerin sorumlu olmadığını belirtmiştir. (Bkz.Ebu Davud, "Hudud", 16)

Bunun yanında sağlıklı olmayanlardan da bazı durumlarda namaz yükümlülüğü düşer:

Hanefilere göre, sadece başını hareket ettirerek namaz kılmaya gücü yetmeyecek derecede rahatsız olan kimse namaz kılmaz. Kişinin bu halde kılamadığı namazları bir günlük (beş vakit) namazdan az ise, iyileştikten sonra bunları kaza etmesi gerekir; kazaya kalan namaz beş vakit veya daha çok olursa o kimsenin bu namazları kaza etmesi gerekmez. Eğer kişi bu hastalıktan ölürse, kaza etme imkanı bulamadığı için borçsuz olarak Allah’ın huzuruna çıkmış olur. Baygın kalan kişi için de aynı hükümler geçerlidir. (Bkz.Kasani, Bedai’, I, 106, 107, 108) İmam Şafii bayılmanın tam bir namaz vakti sürmesi halinde namazın kazasının gerekmeyeceğini söylemiştir. (Bkz.Şirbini, Muğni’l-muhtac, I, 204)

Hayatını yatalak olarak geçiren kişi, eğer yataktan kalkıp abdest alamıyorsa veya abdest aldıracak birini bulamıyorsa yanında bulunduracağı tuğla, kiremit veya taş gibi bir madde üzerine teyemmüm eder. Yatağından doğrulmaya ve kıbleye yönelmeye tek başına imkan bulamayan kişi, kendisine yardım edecek kimse de olmadığı takdirde yerinden doğrulmadan, yüzünü çevirebildiği kadar kıbleye çevirerek yattığı yerde namazını ima ile kılar. (Bkz.Serahsi, el-Mebsut, 1/112-113; Kasani, Bedai’, 1/48) Hastalığından dolayı kendi başına teyemmüm edemeyen ve bu konuda kendisine yardım edecek birini de bulamayan kişi kendisini abdestli gibi sayarak isterse namazını ima ile kılar; isterse de kazaya bırakır; iyileşmesi halinde kaza eder, iyileşmeme durumunda ise kendisinden yükümlülük düşer. (Bkz.İbn Nüceym, el-Bahr, 1/246-249,151; Haskefi, ed-Dürrü’l-muhtar, 1/184-185, 423; İbn Abidin, Reddü’l-muhtar, 1/185, 423)

 

4- Namazların rekât sayıları ve kılınış şekilleri neye göre belirlenmiştir?

İbadetler tevkîfîdir. Yani hem farz oluş gerekçelerinin hem de uygulamalarının her yönüyle akılla bilinmesi mümkün değildir. İbadetlerle ilgili hususlar Kur’an’da genel olarak emredilmiş, Hz. Peygamber (sav)'in uygulamasıyla belirgin hâle gelmiştir.

Kur’an’da, namazların belli vakitlerde farz kılındığı (Bkz.Nisâ, 4/103) ve kıyam, kıraat, rükû ve secde gibi birtakım rükünlerinin olduğu bildirilmiş; söz konusu ibadetin ayrıntıları ve namaz içerisinde yapılması gereken diğer davranışlar ile ilgili hususlar Hz. Peygamber (sav)'in sünneti ile sabit olmuştur. (Bkz.Buhârî, "Ezân", 95; Müslim, "Salât", 45, Mesâcid, 176; Ebû Dâvud, "Salât", 150; İbn Mâce, "Salât", 1; Tirmizî, "Salât", 114) Bütün bunların bir ifadesi olarak da Hz. Peygamber (sav), “Beni namazı nasıl kılarken gördüyseniz siz de öyle kılınız.” (Buhârî, "Ezan", 18) buyurmuştur. Buna göre namazla ilgili genel hüküm, rükün ve şartlar Kur’an’la, bunlara ilişkin ayrıntılar ise Resûl-i Ekrem’in sünnetiyle belirlenmiştir.

5- Namaz kılmamanın mazereti olabilir mi?

Bilindiği gibi namaz, dinimizin ifasını emrettiği ibadetlerin en önemlisidir. Kelime-i şehâdetten sonra, İslam binasının üzerine kurulduğu beş esastan birincisidir. Akıllı ve ergenlik çağına ulaşan her müslümanın namaz kılması farzdır. Terk edilmesi ve -geciktirmeyi caiz kılan meşru bir mazeret bulunmaksızın- vaktinde eda edilmeyip kazaya bırakılması, günahtır. Namaz, uyuyakalmak, unutmak ve baş ile de olsa îma ile kılamayacak kadar hasta olmak gibi meşru bir mazeret bulunmadıkça kazaya bırakılamaz. Hz. Peygamber (sav), “Biriniz uyuyakalır veya unutur da bir namazı vaktinde kılamaz ise, uyandığı veya hatırladığı vakit kılsın” (Buhârî, "Mevâkît", 37; Müslim, "Mesâcid", 314-316) buyurmuştur.

Meşguliyeti çok olmak, aile fertlerinin geçimini sağlamak için yapılan çalışma ve yolculuk gibi durumlar namazın ertelenmesi için özür sayılmaz. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Öyle erkekler vardır ki, onları ne bir ticaret, ne bir alışveriş, Allah’ı anmaktan, namazı dosdoğru kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyabilir. Onlar, dehşetinden kalplerin ve gözlerin ters döneceği günden korkarlar.” (Nûr, 24/37)

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

487. Sayı Temmuz 2023