Rabbimizin de bildirdiği üzere, bu dünyadaki canlı, cansız her şeyin mutlaka bir yaratılış amacı vardır. Bu noktada, bireyin saygılı bir kul olabilmesi için hem kendi varoluş gayesinin hem de çevresindeki canlı, cansız bütün varlıkların varoluş gayelerinin, başta kendisi olmak üzere, bu varlıklar âlemindeki ilişkiler ağının farkında olması gerekmektedir. Dolayısıyla saygılı olmakla mümin olmak arasında da doğrudan ilişki vardır.
İlke ve kurallar hayatın bir gerçeğidir. Saygı da kurallar içerir. Çocuklarımız kuralları öğrenmelidir. Ancak kuralları çocuklara dayatmak yerine, bu kuralların arkasında yatan gerekçeleri anlamalarına yardımcı olmak, onların bu kurallara uyumunu kolaylaştırabilir. Kuralların arka planını anlamadıkları zaman çocuklar kural koyan yoksa bunların tersini yapabilirler.
"Bu çocuklarda hiç saygı kalmadı, konuşken seslerini yükseltiyorlar, büyüklerinin sözlerini kesiyorlar, oturmayı kalkmayı bilmiyorlar, yüksek sesle müzik dinliyorlar, yolda sokakta gelişi güzel hareketler yapıyorlar vs. Bizim zamanımızda böyle miydi? Biz dizimizi büker, kapıya en yakın yerde otururduk. Bir şey sorulmadıkça konuşmaz, bir gözümüz daima annemizin babamızın gözünde olur, onların bir dediğini iki etmezdik" vb. türünden serzenişleri son günlerde daha sık duyar olduk. Söze başlayanlar genellikle bu tür davranışlardan dolayı çocukları, gençleri suçlamakta, kendi çocukluklarında, gençliklerinde bu tür davranışları, bırakın yapmayı, akıllarından bile geçirmediklerini ifade etmektedirler.
Yukarıdaki örneklerde vurgulanan temel sorun, gün geçtikçe toplumda saygı davranışının azalmasıdır. Gerçekten de küreselleşme ile birlikte, özellikle geleneksel toplumlar derin bir sarsıntı geçirmeye başlamış, daha sıcak ve samimi ilişkilerin yaşandığı aile, mahalle vb. kurumlar bu süreçten daha çok etkilenenler olmuştur. Gelinen bu noktada, genel anlamda bir değer erozyonu olmakla birlikte, geleneksel değerlere ilişkin davranış kalıplarına sahip bireylerin bu çağa uyum sağlamakta güçlük yaşadıkları, gerek onların gerekse yeni nesillerin değişen şartlara göre, yeni ahlaki davranışlar üretmekte zorlandıkları bir vakıadır. Konuyla ilgili teorik tartışmaları bir tarafa bırakarak, biz bu yazımızda saygının ne olduğunu, saygılı bireyleri neden yetiştiremediğimizi ve böyle bir birey yetiştirebilmek için neler yapılabileceğini ana hatlarıyla ortaya koymaya çalışacağız.
Her şeyden önce saygı, adından da anlaşılacağı üzere "saymak", "değerini bilmek", "bu değere uygun tutum ve davranış sergilemek" anlamına gelmektedir. Saygı, "farkında olmak", "farkında olunan şeye karşı dikkatli ve özenli olmak" demektir. Buradan da anlaşılacağı üzere, saygılı olmak için saygı duyulacak kişi, nesne ya da varlık hakkında doğru ve yeterli bilgi sahibi olmak gerekmektedir. Tersinden söylemek gerekirse, bir kişi saygı duyulması gereken bir başka kişiye/varlığa saygılı davranmıyorsa o kişinin/varlığın değeri hakkında yeterli bilgiye sahip değildir. Bu, temelde varoluşsal bir sorundur. Rabbimizin de bildirdiği üzere, bu dünyadaki canlı, cansız her şeyin mutlaka bir yaratılış amacı vardır. Bu noktada, bireyin saygılı bir kul olabilmesi için hem kendi varoluş gayesinin hem de çevresindeki canlı, cansız bütün varlıkların varoluş gayelerinin, başta kendisi olmak üzere, bu varlıklar âlemindeki ilişkiler ağının farkında olması gerekmektedir. Dolayısıyla saygılı olmakla mümin olmak arasında da doğrudan ilişki vardır. Yukarıda da ifade edildiği üzere saygı ancak bilgi ile mümkündür. Saygısızlık ise cehaletten ileri gelmektedir. Cehalet en temel eğitim sorundur. Öyleyse saygısız diye nitelendirdiğimiz bireylerin temel sorunu eğitimsizlik ya da yanlış eğitimdir.
İnsan eğitiminin başladığı yerde ailedir
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız