Kardeşlerine karşı kin, düşmanlık, kıskançlık, çekememezlik, haset, Müslüman'a yakışmıyor. Çirkin fiiller yakışmıyor Müslüman'a. Müslüman güzel insandır. Güzel işler yakışır ona. Müslüman, Müslüman'a ve hiç kimseye haksızlık yapmaz, haksız yere zarar vermez. Kendisi için istediği güzelliği, herkes için de ister. İyilikte yardımlaşır ve yarışır. Müslüman, Müslüman'a kardeş gibi davranır. Dahası; kardeşini kendisine tercih eder.
Kendimize gelip toparlanıp birliğimizi ve beraberliğimizi yeniden tesis etmemizi engellemek için şeytani güçler plan üstüne plan yapıyorlar. Gerektiğinde siyaseti, mezhebi, farklı coğrafyaları, ırkları, gerektiğinde zoru ve zorbalığı kullanıyorlar. Silah gönderiyorlar, asker gönderiyorlar. Bölüp parçaladıklarını, -sudan sebeplerle- daha küçük parçalara bölmek istiyorlar. Geçmişte de bunu çok yaptılar. Onlar yaparlar. Yapacaklar. Düşmanlar. Biz niye Allah'ın emrine, Peygamberin yoluna uymuyoruz da onların sözlerine kulak veriyor, oyunlarına geliyoruz?
Aynı köke bağlıyız, aynı ağacın dallarıyız.
Aynı kültürün meyveleriyiz.
Aynı tarihin ve medeniyetin mirasçılarıyız.
Çünkü biz aynı sudan ve topraktan besleniyoruz. Soluduğumuz hava aynı.
Vahiy bizim toprağımız, suyumuz, havamız. Dünya ve ahiret esenliğinin yolunu gösteren rehberimiz, kılavuzumuz.
Şeklimiz, rengimiz, coğrafyamız, dilimiz farklı olsa da, aynı iklimin insanlarıyız.
Hepimiz vahyin göğsünden süt emerek yetişiyor, gelişiyor ve olgunlaşıyoruz. Vahyin penceresinden bakıyoruz hayata; dünyaya ve dünya ötesine.
Allah'ın elçileri; vahyin, ete kemiğe bürünüşüdür, müşahhaslaşıp bize örnek oluşudur. Onların gittikleri "sırat-ı mustakîm"i yol edindik. Aynı yolun yolcularıyız.
İslam milletinin üyeleriyiz. Tarihin altın harflerle isimlerini yazdığı, iftiharla yâd ettiği, insanlığın yüz akı; aynı büyük, mümtaz şahsiyetlerin ahfadıyız. Aynı ailenin fertleriyiz. (Bkz. Hud, 11/45, 37, 46; Ali İmran, 3/68)
Kısaca; rehberimiz aynı, kılavuzumuz aynı, örneğimiz aynı, yolumuz aynı, vuslat hasretimiz aynı, varmak istediğimiz menzil aynı.
Bu kadar "aynı"lar, atmosfer gibi kuşatmışken bizi; neden ayrıyız, beraber değiliz? Yan yana, el ele, kol kola, birlikte yürümüyoruz? Neden birbirimize yan gözle bakıyoruz? Kardeşlerimizden uzaklaşıyor, düşmanlarımızdan dostluk ve yardım dileniyoruz? Birbirimizle uğraşıyor, savaşıyoruz? Neden?.. Biz kardeş değil miyiz? Dahası: Biz, bir vücudun uzuvlarıydık hani! Çaresizlik içinde kıvranan kardeşlerimizin acılarını neden yüreğimizde duymuyoruz? Biz birbirimize acımazsak, kim acır bize?
"Müminler kardeştir." diye konuşup duruyoruz. Doğru. Kardeşiz. Fakat kardeş, kardeşi kuyuya atar mı? Düşmüşse kuyuya; el uzatır, onu kurtarmaya çalışır. Kirlenmişse; itmez, atmaz, yakmaz; yıkar, temizler, bağrına basar, gözyaşlarını siler. Derdine derman olur. Kanatlarının altına alır, korur.
Biz kardeşlerimize merhamet etmeyince Allah da bize rahmet etmiyor. Bir Müslüman'ı Kâbe'den üstün gören Rasulullah şu perişan halimizi görseydi, -sahabesine işkence edildiğinde gözyaşı döktüğü gibi- oturur, bizim için de ağlardı. Ama biz ağlamıyoruz. Nasıl böyle duyarsızlaştık? Hayvanlar bile içlerinden birini bir vahşi hayvan kapsa; onun başucundan ayrılmıyorlar, hayatlarını tehlikeye atıp onu kurtarmaya çalışıyorlar. Biz, haberlerde bombalarla parçalanan kardeşlerimizi gördüğümüzde; "Onlar için ne yapabilirim?" diye hiç düşünüyor muyuz?
Bugün yeryüzünde çektiğimiz en büyük sıkıntı bu değil mi? El uzatmıyorlar, itiyorlar. Kuyuya atıyorlar Müslümanlar birbirlerini. Onun için güçsüzleştiler. Oysa Rabbimiz, kardeşleri gibi değil, Yusuf gibi; Kabil gibi değil, Habil gibi olmamız için anlatıyor bu kıssaları bize. Okumayan, duymayan var mı Yusuf ve Habil kıssalarını? Neden ders alınmıyor?
Hataları elbet olacak. Bizim de var. İnsanız. Kul hatasız olmaz. Yeter ki hain olmasınlar, hainlerle beraber olmasınlar. Kusurlarıyla, hatalarıyla seveceğiz, el uzatacağız, kucaklayacağız kardeşlerimizi.
Hele de bazı Müslümanların, Müslüman'a karşı İslam düşmanlarının safında yer almaları kahrediyor insanı. Ne kazandıkları basit menfaatler ne de kendilerini yanlış yola yönlendirenler, yarın kurtarabilecekler Allah'ın azabından.
Günümüz İslam toplumları, sun'i, siyasi sınırlarla birbirlerine ırak düşürülmüşler
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız