Kur'an'da Kardeşlik Hukukunun Temel İlkeleri , Mustafa Çelik
Sayı : 510   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Hususi Fikirler

Mustafa Çelik

Kur'an'da Kardeşlik Hukukunun Temel İlkeleri

  • 31 Mayıs 2025
  • 17 Görüntülenme
  • 510. Sayı / 2025 Haziran



Birbirleriyle savaşan Müslümanları barıştırmak İslam'da farz-ı kifâye olarak kabul edilmiştir. Bu, Kur'an ve sünnette açıkça belirtilmiş bir ilkedir. Peygamber Efendimiz (sav), Müslümanlar arasında çıkan fitne ve çatışmaları önlemeye büyük önem vermiş, barıştırma amacıyla yalan söylemenin bile bazı durumlarda caiz olduğunu bildirmiştir.

Kur'an'a göre kardeşlik aftır, insaftır, merhamet ve adalettir. Kur'an-ı Kerîm, müminler arasında dinî kardeşliği sadece bir duygu değil, adalet, barış, ahlak ve sosyal sorumluluklarla çevrili bir hukuk sistemi olarak tanımlar. Bu çerçeve, İslam toplumunun birliğini ve düzenini sağlamak açısından merkezi öneme sahiptir.

Kur'an'da kardeşlik hukuku, müminler arasındaki ilişkilere dair birçok ilke ve ahlaki ölçü belirler. Bu ilkeler, toplumsal barışı, dayanışmayı ve adaleti korumayı hedefler. İşte Kur'an'da kardeşlik hukukunun temel ilkeleri:

1- Kardeşlik İlişkisinin Temeli: İman

Kur'an-ı Kerîm'e göre kardeşlik, kan bağına değil, iman esasına dayanır. Rabbimiz buyuruyor:

"Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah'a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin." (Hucurât, 49/10)

Bu ayet, iman eden herkesin kardeş olduğunu bildirir. Dolayısıyla bir kimse, İslam'ın şartlarını eksiksiz yerine getirmese bile, iman etmişse hâlâ "mümin kardeş" olarak kabul edilir. Ancak bu kişinin günahkâr olması, onunla olan ilişkilerde farklı değerlendirmeler yapılmasına sebep olabilir.

"Müminler ancak kardeştir. Öyleyse iki kardeşinizin arasını düzeltin ve Allah'tan sakının ki size merhamet edilsin." (Hucurât, 49/10)

Bu ayet, iman bağıyla oluşan kardeşliğin toplumsal ve ahlaki bir sorumluluk doğurduğunu belirtir. Müminler arası ilişki yalnızca duygusal değil; hukuki ve ahlaki yükümlülüklerle de desteklenmelidir. Kardeşlik noktasında imanı olan hiçbir Müslümanı günahlarından dolayı hesaptan düşüremeyiz. Rabbimiz uyarıyor:

"Eğer tövbe eder, namazı kılar ve zekâtı verirlerse, artık onlar sizin din kardeşlerinizdir. Bilen bir kavim için ayetleri işte böyle açıklarız." (Tövbe, 9/11)

Bu ayet, özellikle savaş hâlindeki müşriklerle ilişkileri düzenleyen bir pasajın parçasıdır. Tövbe Suresi'nin ilk ayetleri, Müslümanlarla anlaşmalarını bozan müşriklerle ilgili hükümleri bildirir. Ayet 11 ise, bu düşmanlık durumundan geri dönen, İslam'a giren, yani:

? Tövbe eden (küfürden dönüp iman eden),

? Namaz kılan,

? Zekât veren

Bu ayet, bu kişilerin artık düşman değil, "din kardeşi" sayılacağını bildiriyor. Bu ayet, İslam'a girmeyi kabul eden müşriklerin, bu üç temel eylemi yerine getirmeleriyle birlikte Müslüman toplumun bir parçası olacaklarını ifade eder. Yani bu ayet küfrü terk edip İslam'a giren kişiler için bir ölçü ortaya koyar. Dolayısıyla bu ayeti, zaten Müslüman olduğunu söyleyen fakat namaz kılmayan biri için tek başına delil gibi kullanmak, ayeti bağlamından koparmak olur. Çünkü bu ayet müşriklerin Müslüman olmasından sonra kardeşliğin oluşmasıyla ilgilidir.

? Bu ayet, iman edip İslam'a giren müşriklerin, namaz ve zekâtla birlikte İslam toplumuna kabul edileceğini belirtir.

? Müslüman olduğunu söyleyen ama günah işleyen biri, bu ayetin kapsamına doğrudan girmez. Onun hükmü başka delillerle belirlenir.

? Her durumda, birinin Müslüman olup olmadığına karar verirken kalpten gelen iman ve zahirî davranışlar birlikte değerlendirilir, nihai hüküm Allah'a aittir.

Taberî, bu ayetin doğrudan müşriklerden bahsettiğini, yani daha önce İslam'a düşmanlık eden müşriklerin tövbe edip İslam'a girdiklerinde, onların artık Müslüman toplumun bir parçası ve din kardeşi sayılacağını ifade eder.

"Bu ayet, müşriklerin İslam'a girmeleri için gerekli asgari şartları belirler: iman, namaz, zekât. Bunları yapan müşrikler artık kardeştir, canları ve malları korunur."

Taberî'ye göre bu ayet iman ve İslam topluluğuna katılımın sınırlarını çizer. Ehl-i kıbleden olan bir kimsenin kanını dökmenin haram olduğunu da beyan eder. (Bkz.Ceamiu'l Beyan An Te'vili Ayi'l Kur'ân/Taberi, C: 10, Sh: 61-62, , Mısır/1324)

Fahreddin er-Râzî (ra) bu ayetin, müminlerle müşrikler arasındaki farkı zahiri amellerle belirleme amacı taşıdığını söyler. Ona göre birinin Müslüman olduğunu anlamak için:

? Tövbe (küfürden dönmek),

? Namaz (İslam'ın simgesi),

? Zekât (mali boyutlu ibadet)

Bu ayet, bunun gibi açık amellerin yerine getirilmesi gerekir

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

510. Sayı Haziran 2025