İnsanların başarılarının altında kendi zekâları, cesaretleri ve dehalarının payı olabilir. Fakat gerçek odur ki bizler olanları kişilere mal ederek; “O yaptı, o etti, o Ehlisünnetin kalesiydi; ona yapılan, Ehlisünnete yapılmıştır, o olmasaydı bu işler olmazdı, onun sayesinde bu ülke bu halde” diyorsak, bizler Allah’ın dilemesini bir kenara koyarak “şirk batağına” batıyor olabiliriz.
Evet, demek ki, hep aynı şeyleri düşünenler değil, İslam dairesinde kaldığı sürece her türlü farklı görüş sahiplerinin oluşturduğu yapıdır İslam cemaati… Tornadan çıkmış gibi aynı görüş sahiplerinin oluşturduğu birlikteliklere cemaat değil hizip denir.
“Mahkeme kadıya mülk değildir” anonim sözü, hafızalarımızda yerini alır ama uygulamada ne denli geçerlidir? İşte bu sorunludur. Makam ve mevkinin, efelenme ve itibar devşirme yeri değil de, hizmete vesile olan geçici dünya nimetleri olarak kabul gördüğü dönemlerde bu söz, derin anlamlar içeriyordu. Fakat günümüzde sadece lafta kalıyor.
Halid b. Velid, sert kişiliği, bazı kişilere bağışta bulunması, bütün zaferleri halkın ona mal etmesi gibi gerekçelerden dolayı Hz. Ömer tarafından görevden alındı. Yerine Ebû Ubeyde b. Cerrah atandı. Halife Hz. Ömer, Halit b. Velid’i genel komutanlıktan azlettiği zaman ona “İnsanlar kazanılan savaşları, elde edilen zaferleri senden bilip, senin sayende olduğunu sanmaktalar. Korkarım ki bu onları şirk haline sokabilir, Olur ki sen de bu zaferleri ben kazanıyorum sanarak, kibre kapılabilir, bu zaferlerin Allah’tan geldiğini unutarak şirk haline düşebilirsin. Senin için de, toplum için de hayırlı olan senin bu görevden alınmandır.” dedi.
Görevden alınmayı hiç problem yapmayan ve kendi üzerinden fitne çıkarmaya fırsat vermeyen Hz. Halid, daha sonra asker olarak uzun süre Ebu Ubeyde'nin komutasına tabi olarak savaşmaya devam etti. Daha sonra ise Hz. Ömer'le görüşüp Şam’ın Humus şehrine yerleşti. Orada vefat etti.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız