Kur’an’ın ifadesiyle dünya hayatı; geçici ve fanidir, oyun ve eğlenceden ibarettir. Cazibeli ve çekicidir. Aldatıcıdır, nefsani ve şehevani istek ve arzularla kaplıdır. Mal, mülk, evlat edinme hırsı ve yarışından ibarettir. Makam-mevki ihtirası ve hırsıyla doludur. Bütün bunlar insanın dünyada peşinden koştuğu, uğruna ömrünü tükettiği, enerjisini harcadığı, imkanlarını heba ettiği hususlardır.
Şeytan, insanlara dünya hayatını olduğundan farklı göstererek, amacından saptırarak, aldatma aracı olarak kullanmaktadır. Bunu da Allah’ı ve ayetlerini unutturarak, ahiret gününü yalan saydırarak ve uyarıcılara kulak astırmayarak, sorumluluklarını gereksiz şeyler olarak göstererek, gereksiz ve lüzumsuz şeylerle meşgul ederek yapmaktadır.
Dünyada gaflete düşüp aldanmamak için; sahih bir bilgiye ve sağlam bir inanca sahip olmak, dünya hayatını ahiret hayatını, cenneti kazanmak için Allah’a kul olarak yaşamak, dünyanın geçici ve boş cazibesine kendimizi kaptırmamak gerekmektedir.
Allah insanı en güzel surette yaratmış, onu kullukla mükellef kılmış ve yeryüzünün halifesi yaparak sorumlu tutmuştur. Bu sorumluluğun en genel adı kulluk olmuştur. İnsan, sorumlu olduğu kulluk görevini zaman zaman ihmal etmiş, gaflete düşmüş, bazen şirk bulaştırmış, bazen de inkar ederek tamamen terk etmiştir. İnsanın kulluk yolundaki en büyük engelleyicileri şeytan ve avaneleri olmuştur. Şeytan bu emelini gerçekleştirmek için genelde dünya hayatını Allah ile aldatmayı ve insanın heva ve hevesinden kaynaklanan kuruntuları kullanmıştır. “Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanların helâl ve temiz olanlarından yeyin, şeytanın peşine düşmeyin; zira şeytan sizin açık bir düşmanınızdır. O size ancak kötülüğü, çirkini ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.” (Bakara, 2/172) Bunun için öncelikli olarak şeytanın bilinip tanınması gerekir.
ŞEYTAN
Kur’an’ın, kendisinden en çok bahsettiği ve kendilerine karşı en çok uyarıda bulunduğu varlıkların başında şeytan ile avaneleri gelmektedir. Şeytanın temsilcisi olan, onun görevlerini yapan, insanları haktan uzaklaştıran her şey, Kur’an’da; şeytan, şeytanın avaneleri, yandaşları ve yoldaşları olarak nitelendirilir. Şeytan, hakkın karşısında batılın temsilcisidir ve batıl olan her şey şeytan merkezlidir. Onun için Kur’an hakkı temsilen “hizbullah”, batılı temsilen de “hizbuşşeytan” tabirlerini kullanır. Bu hizbin temsilcileri olarak da inkârcıları, Kur’an’dan ve peygamberlerden yüz çevirenleri, kalplerinde hastalık bulunan münafıkları, günahkar yalancıları, israf edenleri bildirmektedir.
Müslümanları şeytana ve avanelerine karşı uyanık olmaya çağıran Kur’an, şeytanın düşman edinilmesini istemekte, onun taraftarlarını ateşe çağırdığını haber vermektedir. “Çünkü şeytan, sizin düşmanınızdır, siz de onu düşman sayın. O, kendi taraftarlarını ancak ateş ehlinden olmaya çağırır.” (Fatır, 35/6) Şeytanın ateşten yaratıldığını, onun insanları gördüğü halde insanların onu görmediğini bildirmektedir. Şeytanlara tapmayı, şeytanları dost edinmeyi, onların adımlarını izlemeyi ve peşlerinden gitmeyi de kesinlikle yasaklamaktadır.
Şeytanın faaliyetlerine karşı da uyanık olmaya çağıran Kur’an, şeytanın Allah'a isyan ettiğini ve insanları da isyana davet ettiğini, şeytanın apaçık düşman olduğunu, insana yaldızlı sözlerle vesvese verip onu aldattığını ve kuruntuya düşürdüğünü insanı fakirlikle korkuttuğunu, insana hayâsızlığı, kötülüğü, fuhşu ve Allah'a karşı gelmeyi emrettiğini bildirmektedir. İnsanların sağından solundan, ön ve arkalarından onlara yaklaştığından, nihayetinde de insanı ateşe sürüklediğinden, şeytan ve avanelerinin ahiretteki acı sonlarından ve bütün bunlara rağmen Allah’ın kendisine kıyamete kadar mühlet verdiğinden bahsetmektedir.
Şeytanın insanlar üzerindeki etkisinden bahsederken Kur’an, mü’min kulların Allah(cc)'a itaat ve ibadete devam ettikleri, Allah'ın sığınmasına girdikleri müddetçe şeytanların onlara hiç bir etki yapamayacaklarını bildirmekte ve Şeytanın ancak Allah'a kulluktan yüz çeviren ve kendi dostu olan kişilere tesir edebileceğini haber vermektedir. “Doğrusu şeytanın, inananlar ve yalnız Rablerine güvenenler üzerinde bir nüfuzu yoktur. Onun hakimiyeti, ancak onu dost edinenlere ve onu Allah'a ortak koşanlaradır.” (Nahl, 16/99-100) Şeytanın pençeleri tek başına güçlü değildir. Onu güçlü yapan şey, insandaki irade zayıflığı, ahlâki cesaretin olmayışı ve gereken takvanın bulunmayışıdır.
Hz.Peygamber(sav) de şeytanın müminin hayatı üzerindeki ve ibadetlerine etkilerini değişik şekillerde ifade etmişlerdir.
Peygamberimizin dilinde namazda esneme ve uyuklamanın, kötü bir rüya veya kabus görmenin, yolculuk esnasında dağınık bir vaziyette konaklamanın, (bir karar alınırken düşünülmeden) acele davranmanın "şeytandandır" şeklinde nitelendirilmesi, hatta onun, sadece bir veya iki kişinin çıktıkları yolculuğa şeytanın refakat edeceğini söylemesi, istenmeyen bir netice doğurma ihtimali olan davranışlar konusunda mümini uyanık olmaya teşvik eden nebevi ikazlardır. Buna benzer şekilde Resulullah'ın (sav) yorucu bir sefer sırasında uykuya dalarak sabah namazını kaçırmalarını şeytanın orada bulunmasına bağlaması ve bu yüzden ashabına o yerden ayrılmaları talimatını vermesi, gecenin tamamını uyuyarak geçirip sabah namazına kalkamayan kimsenin şeytanın tahakkümüne ve aldatmasına maruz kaldığını söylemesi, cemaat namazında saflar arasında boşluklar gördüğünde, o boşlukların şeytan tarafından doldurulacağını söylemesi bu tür uyarılar cümlelerindendir. Bu hadislerden aynı zamanda şeytanın, adeta müminin ensesinde dolaşan bir düşman olduğu anlaşılmaktadır.
Şeytan, özellikle ibadet esnasında verdiği vesveselerle müminlerin Allah'a karşı görevlerini hakkıyla yerine getirmelerine mani olmaya çalışır. Resülullah şeytanın bu çabasını, namaz esnasında "Şunu hatırla, bunu hatırla!" diyerek aklında olmayan şeylerle müminin kafasını kurcalaması şeklinde ifade etmiştir. Şeytan bir taraftan verdiği vesveselerle müminin zihnini kurcalayıp ibadetlerini sağlıklı bir şekilde yerine getirmesine mani olmaya çalışırken, diğer taraftan da çirkin işleri süsleyip hoş göstererek onu harama yönlendirir, hatta inkar bataklığına sürükler. Şeytanın, insanı kandırırken batıla hak kılıfı giydirmesi (telbis) en etkili ayartma yöntemlerindendir.” (Hadislerle İslam,c.1,s.274-277) "Şeytan, kanın dolaştığı gibi insanın içinde dolaşır. Doğrusu, şeytanın kalplerinize yanlış düşünceler getirmesinden endişe ettim. " ( Müslim, “Selam”, 23)
DÜNYA HAYATI
Kur’an’ın ifadesiyle dünya hayatı; geçici ve fanidir, oyun ve eğlenceden ibarettir. Cazibeli ve çekicidir. Aldatıcıdır, nefsani ve şehevani istek ve arzularla kaplıdır. Mal, mülk, evlat edinme hırsı ve yarışından ibarettir. Makam-mevki ihtirası ve hırsıyla doludur. Bütün bunlar insanın dünyada peşinden koştuğu, uğruna ömrünü tükettiği, enerjisini harcadığı, imkanlarını heba ettiği hususlardır. İnsanın da Allah’a kulluk yapmasının önündeki engeller olarak karşımıza çıkmaktadır.
“Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlât sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği ziraatçilerin hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun sapsarı olduğunu görürsün; sonra da çer çöp olur. Ahirette ise çetin bir azap vardır. Yine orada Allah'ın mağfireti ve rızası vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir.” (Hadid, 57/20)
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız