Serveti biz kazanıyor olsak da, bilelim ki sahibi Allah’tır… Mülkü biz yönetiyor olsak da, unutmayalım ki maliki Allah’tır… Canı biz taşıyor olsak da, hatırlayalım ki veren Allah’tır… Bu bakımdan her şeyi Allah bağlantılı düşünmek durumundayız… Ekonomik hayat da Allah’tan bağımsız düşünülemez…
Tüm İslami ve insani değerleri kaybetmek pahasına ekonominin gücü kutsanıyor… Doğrular, değerler değil; rakamlar, puanlar, yüzdeler, anketler, grafikler konuşuyor… Kirli kazançlar, toplumsal kokuşmuşluğu körüklüyor… Helal kazanç ve meşru bir ekonomiye hayat hakkı tanımıyor…
Kapitalizmin maddeye yüklediği “dünyevi” değere bizim bir de “uhrevi” boyut kazandırmamız kendimize ve insanlığa karşı bir vazifedir… Biz iş kurarken kâr etmenin dünyevi getirisinin yanı sıra infak etmenin, hayır işlemenin, sevap kazanmanın manevi huzuruna da talip olmalıyız… Mülkü gurura dayanak kılma yanılgısından kurtulup “hamde” vesile kılmalıyız…
Mü’min olarak kesin inancımız o ki; mülkün mutlak maliki Allah’tır… O şanı yüce Allah, teşhir yasaları gereği evrende her şeyi istifademize sunmuştur… Bizden istenen ise mülkle ilişkimizi emanet bilinci üzerinden sürdürmektir…
Şahit olma şuuru ile sahip olduklarımızı kullanırsak amaca uygun hareket etmiş oluruz… Aksi takdirde sömürü, yozlaşma ve çürüme kaçınılmaz olur…
Mü’minin yüzü mala, mülke değil Malik-el Mülk’e yöneliktir…
Nimeti kendinden değil, Allah’tan bilmektir… Sahib-i Hakiki O’dur… İnsanın sahipliği muvakkat ve mukayyettir… Her şey imtihan kapsamında gerçekleşmektedir… Dolayısıyla ne elde ettiklerimizle şımarma ne de mahrum kaldıklarımızdan dolayı isyan etme hakkına sahibiz…
Sahip olduklarımızın hacmi, ebadı, sayısı ne olursa olsun hepsi vesile-i şükürdür… Tıpkı Hz. Süleyman (as)’ın ifade ettiği gibi: “Bu Rabbimin bir lütfudur; beni imtihan etmek için… Şükredecek miyim yoksa nankörlük mü edeceğim…” (Neml, 27/40)
Hz. Süleyman’ın servet ve saltanata yaklaşımı bu iken, Karun ise bunun tam zıddı bir yerde duruyordu: “O (Karun): Ben ona yalnızca bendeki bir bilgi sayesinde nail oldum, dedi.” (Kasas, 28/78)
İşte servetle şımarmanın ve mülke tapınmanın tarihi timsali…
Serveti biz kazanıyor olsak da, bilelim ki sahibi Allah’tır…
Mülkü biz yönetiyor olsak da, unutmayalım ki maliki Allah’tır…
Canı biz taşıyor olsak da, hatırlayalım ki veren Allah’tır…
Bu bakımdan her şeyi Allah bağlantılı düşünmek durumundayız… Ekonomik hayat da Allah’tan bağımsız düşünülemez… Hele hele ekonominin dinleştirildiği bir çağda, ekonomi piyasanın tapınma düzeyinde insanların gündeminde olduğu bir zamanda “Nasıl bir ekonomi?” sorusu cevapsız kalmamalıdır… Homo-economicus bir insanı hakikate ve hidayete irşat ve ikna etmek, temel insani ve İslami bir sorumluluk olsa gerek…
Bu gün büyüyen ekonomiye ters orantılı küçülen insanla karşı karşıyayız…
Evet, gelişen iktisadi gücüne orantılı istiğna, istikbar, ihtiras, istismar, imtiyaz ve ihtikâr peşinde olan bir insan modeli insanlığı tehdit ediyor…
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız