Yıldızın özellikle battığı zamana yemin edilmiştir. Zira gökyüzünde ne kadar parlak yıldızlar olsa da insan yine de her yanı iyice göremez. Ancak yıldızın batışı, şafak vaktinin söktüğü, sabahın gelip ortalığın iyice aydınlanması demektir. İşte son peygamberin gelişi ve son kitabın inişi de insanlık için şafak vaktinin gelmesi gibidir. Gözünü ve gönlünü o ışık kaynağına açanlar için her şey ve her yer apaydınlık olacaktır.
Yıldız karanlığı aydınlatır, karanlıkta kalanlara yol gösterir, insana huzur verir. Yıldızların yaratılışında, doğup batışlarında sayısız hikmet ve maksat vardır. Allah’ın Rasülü de bir yıldız gibi etrafına ışık saçar. Cahili karanlıklarında yolunu kaybedenlere yol gösterir, onları istikamette tutar, onlara huzur verir. Rasülün ışığı yıldızın ışığından daha parlak ve daha kalıcıdır. O yıldızdır ama herhangi bir yıldız da değildir. Onun diğer peygamberler yanındaki konumu Süreyya yıldızının seçkin ve özgün yeri gibidir.
وَالنَّجْمِ إِذَا هَوَى مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوَى وَمَا يَنْطِقُ عَنْ الْهَوَى
إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى عَلَّمَهُ شَدِيدُ الْقُوَى ذُو مِرَّةٍ فَاسْتَوَى
“Batmakta olan yıldıza and olsun ki! Arkadaşınız (Muhammed) sapmamış ve yoldan çıkmamıştır. O, kendiliğinden konuşmamaktadır. Onun konuşması ancak, bildirilen bir vahiy iledir. Ona, çetin kuvvetlere sahip ve güçlü olan Cebrail öğretmiştir.” (Necm, 53/1-6)
Bir önceki yazımızda Yüce Rabbimizin yıldızların yerine yemin edişinin hikmetlerini anlatmıştık. Orada Kur’an ayetlerinin de birer yıldız mesabesinde olduğunu, şeytanlara dur deyip karanlıkta kalanlara yol gösterdiğini ve onları istikamet üzere tuttuğunu söylemiştik. O ayetlerinde Yüce rabbimiz, Kur’an’ın korunmuşluğuna dikkat çekmek için yıldızların yerlerine çoğul kalıpla yemin etmişti. Konumuz olan ayetlerde ise bu sefer Kur’an’ı bize getiren Peygamberin korunmuşluğuna dikkat çekmekte ve tekil kalıpla yıldıza yemin etmektedir.
Aralarında yaşadığı kırk yıl kendisine Emin/güvenilir Muhammed diye çağıran insanlar, o Allah’ın elçisi olarak görevlendirildiğini söyleyip onları doğru yola çağırdığında ona söylemediklerini bırakmamışlardır. Ona hiç şiir okumadığı halde şair dediler. Sihirle, kehanetle hiç ilgisi olmadığı halde sihirbaz, kâhin dediler. Bize eskilerinin masallarını okuyor dediler. Ona birileri öğretip yazdırıyor dediler. Ve nihayet hakikatleri kendilerine okuyan Allah’ın elçisine yoldan çıkmış-sapkın-deli dediler.
“Onlar, Hayır; bunlar karışık rüyalardır, Hayır, onu uydurmuştur, Hayır; o şairdir, Haydi önceki peygamberler gibi o da bize bir mucize getirsin, dediler.” (Enbiyâ, 21/5)
“O, şair sözü değildir; ne az inanıyorsunuz! Kâhin sözü de değildir; ne az düşünüyorsunuz! Kuran, âlemlerin Rabbinden indirilmedir.” (Hâkka, 69/41-43)
“İnkâr edenler, Bu Kuran uydurmadır, ona başka bir topluluk yardım etmiştir, diyerek haksız ve asılsız bir söz uydurdular. Kur’an öncekilerin masallarıdır; başkalarına yazdırıp sabah akşam kendisine okunmaktadır, dediler.” (Furkân, 25/4-5)
“Onlar: Ey kendisine Kitap indirilen kimse! Sen mutlaka delisin. Doğrulardan isen melekleri bize getirsene, dediler.” (Hıcr, 15/6-7; Kalem, 68/51)
“Doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapanları daha iyi bilir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilir.” (Enâm, 6/117; Nahl, 16/125; Necm, 53/30; Kalem, 68/7) “De ki: Ben sapıtırsam, sapıtmakla ancak kendime etmiş olurum. Doğru yolda olursam, bu Rabbimin bana vahyetmesiyledir. Doğrusu O, işitendir, yakın olandır.” (Sebe, 34/50)
İşte Yüce Rabbimiz, bu yemin ayetleriyle Hz. Peygamber ve onun getirdiği Kur’an hakkında söylenen ve ilerde söylenecek tüm bu gerçek dışı ithamlara cevap verdi. Bu şekilde müminlerin müşriklerden gelebilecek tüm saldırılara karşı sağlam bir duruş sergilemelerini murat etti. “Batmakta olan yıldıza and olsun ki! Arkadaşınız (Muhammed) sapmamış ve yoldan çıkmamıştır. O, kendiliğinden konuşmamaktadır. Onun konuşması ancak, bildirilen bir vahiy iledir.” (Necm, 53/1-5)
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız