Merhabalar Değerli Okurlarımız:
Müslümanlar olarak teknoloji ve bilimin karşısında İslami hassasiyetlerimizi, ihlâs ve ihsan duygumuzu kaybetmeye başladık. Müslüman şahsiyet her daim ihlâsa taliptir, yapmış olduğu bütün işlerde ihlâsı önceler. İhlâsın olduğu yerde de İslami hassasiyetler zaten olmazsa olmazdır. Alkış ve beğeninin olduğu yerde de maalesef ihsan, ihlâs ve İslami hassasiyetler çok fazla olmaz, çünkü tribüne oynanır alkış alınacak yerde. Bugün maalesef teknolojinin karşısında ruhumuzu kaybedip ceset haline dönüşüyoruz. İhsan, ihlâs ve İslami hassasiyetlerin kaybolması neticesinde ise hem siyasette hem ekonomide hem de İslami hizmetlerde atomize olma süreci başladı.
Bugün İslam toplumlarının ve insanlığın yed-i beyzalara çok ciddi ihtiyacı var. Hz. Musa (as)’a ilk etapta verilen iki mucizeden birisiydi beyaz el, nur saçan bir el. Hz. Musa (as) Medyen’e giderek sekiz veya on yıl boyunca hataen işlemiş olduğu bir günahın hem bedelini ödedi hem de tövbesini yaptı. Bunun neticesinde Allah ona yed-i beyzayı nasip etti. Yani Hz. Musa (as) o tövbeyi yapmasaydı Firavunun önüne o mucizeyle gidemeyecekti. Demek ki biz de bugün hataen yapmış olduğumuz yanlışların dahi tövbesini ciddi anlamda yapmalıyız.
İnsan yeryüzünün halifesidir. Her insan doğduğunda yeryüzünde hilafet makamına aday olarak yaratılır. Biz de hepimiz bu amaçla dünyaya geldik. Hilafet makamına aday olarak varlık sahnesine çıkarılan her insandan Rabbimizin ilk talebi ayetle geliyor, bütün peygamberlerin dilinden: “Ben, Müslümanların ilki olmakla emrolundum.” (Zümer, 39/12) Demek ki yeryüzüne gelen, hilafet makamına aday olan her insanın aslında yapması gereken ilk şey teslimiyettir. Teslimiyetin olabilmesi için de sorgusuz sualsiz itaatin olması gerekiyor. Hilafet makamında ki insanın en temel görevi ıslah etmektir. Yani düzeltmektir. Neyi düzeltecek? Birincisi; Allah’la insan arasındaki ilişkisini ve irtibatını düzeltecek. İkincisi; insanın bizatihi kendisiyle ilişkisini ve irtibatını düzeltecek. Üçüncüsü; insanın ailesiyle iletişimini düzeltecek, dördüncüsü de; insanın toplumla ilişkisini düzeltecek. Halife olarak yaratılmış insanın ıslah hareketi önce buradan başlıyor.
İnsanın hilafet makamındaki ikinci görevi; imar etmektir yani bir medeniyet kurmaktır. Dininin gereği olan bir medeniyetin inşası için mücadele etmektir. Yaşam tarzıyla İslam medeniyetini temsil eden bir insan olmaktır. Allah-ü Teâlâ bizim yaşamış olduğumuz otuz yıllık, kırk yıllık, elli yıllık hayatımızı kayıt altına aldı, almaya devam ediyor. Şimdiye kadar ki hayatımızı bireysel olarak izleme imkânı bulsak acaba kendimizle ilgili hangi etiketi buluruz. Bu hayat; Müslüman bir insanın hayatı mı deriz, münafık bir insanın hayatı mı deriz, müşrik bir insanın hayatı mı deriz yoksa Allah korusun kâfir bir insanın hayatı mı deriz? Bugün hayatlarımızı gerçekten bu anlamda ciddi bir şekilde değerlendirmeye ihtiyacımız var.
İmar ve ıslah ederek hilafet görevini yerine getiren insan nelere dikkat edecek denildiğinde hepimizin bildiği bir ayet cevap veriyor: “Her nerede olursanız olun o her daim sizinledir.” (Hadid, 57/4) O’nsuz olacağımız, modern dille ifade edersek Allah’ın kapsama alanı dışına çıkacağınız hiçbir yer yoktur. Mülk suresindeki bir başka ayette de: “İster sözünüzü, niyetinizi açığa vurun, isterseniz içinizde gizli tutun, unutmayın ki o kalplerin bütün sırlarını bilir.” (Mülk, 67/13) Bu ayetler sürekli gündemimizde olabilse, sürekli zihnimizde dönebilse ihsan, ihlâs ve İslami hassasiyetlerimizi bilim ve teknoloji karşısında hiç kaybetmeyeceğiz.
Hilafet yolculuğunda finali nasıl yapmalıyız dediğimizde ise Ali İmran suresi 102. Ayet hepimize bir hedef gösteriyor: “Ey iman edenler! Allah’a karşı sorumluluklarınızın bilincinde olun ve bunların gereğini yerine yetirmek için elinizden geleni yapın. Ve ancak ne yapın yapın Müslümanlar olarak can verin.” (Ali İmran, 3/102) Bu ayette Rabbimiz, ölürken Müslüman olarak ölmek için dünya hayatında ihlâs, ihsan ve İslami hassasiyetlerimizle bir hayat yaşamamızı emrediyor. Bunun için öyle bir hayat yaşayalım ki Müslüman’ca ölmeyi hak edelim.
Bu ayki sayımızda siz değerli okurlarımızın huzuruna “Bilim ve Teknoloji Çağında İslami ve İnsani Hassasiyetlerimiz” dosyasıyla çıkıyoruz.
Makaleleriyle huzurlarınızda olmamıza vesile olan bütün değerli yazarlarımıza en kalbi teşekkürlerimizi arz ediyoruz. Siz değerli okurlarımızı, “Bilim ve Teknoloji Çağında İslami ve İnsani Hassasiyetlerimiz” konusunda Kur’an ve Sünnetten doğru bir şekilde bilgilenmek, şuurlanmak, ihlâs, ihsan ve İslami Hassasiyetlerimizi muhafaza etmek için dergimizi baştan sona okumaya davet ediyoruz.