Varlıkta, imkân dâhilinde iyilik zaten yapılacaktır. İmkânsızlık ve yoklukta da bir şeylerin yapılması isteniyor. Farz değil ama güzel bir öneri. Evet, yoklukta da bir şeyler verecek kadar fedakârlık… Bunu öneriyor İslam, bağlılarına: “Onlar bollukta ve darlıkta infak ederler. Öfkelerini yenerler. İnsanları af ederler. Allah, muhsinleri(iyilik edenleri) sever.” (Al-i İmran, 3/134) buyruluyor.
İsar sadece maddi şeyler vermek değil, fedakârlıktır. Akla gelen her meşru şeyden fedakârlık… Peygamberimiz (sav), verecek maddi hiçbir şeyi olmayanların da, bir güler yüz göstermelerini, bir tatlı söz söylemelerini tavsiye ediyor.
“Onlardan (Muhacirlerden) önce o yurda (Medine’ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerinde yer etmiş olanlar (Ensar), hicret eden (muhacir)leri sever. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile (fedakârlık ederek Muhacirleri) kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa ererler.” (Haşr, 59/9) Mealindeki ayetle ilgili olarak Ebu Hureyre (ra), şu açıklamayı yaptı: “Ensar'dan birinin evine misafir geldi ve geceyi yanında geçirdi. Ev sahibinin evinde kendisinin ve çocuklarının yiyeceğinden başka yiyecek bir şey yoktu. Hanımına: Çocukları uyut, ışığı söndür ve mevcut yiyeceği misafire yaklaştır, dedi. Bunun üzerine bu ayet indi.” (Tirmizi, “Tefsir, Haşr”, (3301))
Herkes birlikten, beraberlikten, sevgiden, kardeşlikten bahsediyor. Rasülullah (sav), lafını etmiyordu; bizzat uyguluyordu. Medine’ye geldiğinde; Muhacirler ve Ensar arasında kurduğu kardeşlik ve fedakârlık örneğine tarih ikinci kez şahit olmamıştır. ( Bkz. İbniHişam, Siret (terc. Hasan Ege): 2/176, 177) Önderimiz (sav): “Allah’ım, (şüphesiz) gerçek hayat ahiret hayatıdır. Ensar ve Muhacirlere mağfiret eyle.” (Bkz. EbulHasen Ali en Nedvi, Rahmet Peygamberi (Terc. Abdülkerim Özaydın) s. 214) diye dua etti.
Hz. Ömer’in oğlu (ra) anlatıyor: “(Medine dışında yoksul ailelerin bulunduğu varoşta on sekiz fakir aile yaşıyordu.) Bir gün, bir Müslüman, kızarmış bir kelle kebabı götürüp onlardan birisinin kapısını çalarak veriyor. Onlar alıyor bu kelleyi. Açlar ve muhtaçlar. Kızarmış kelle, daha sıcacık. Mis gibi kokuyor. Hemen oturup yiyebilirler. Yemiyorlar. Bunu bitişik komşuya verelim. Onlar da bizim gibi muhtaç, diyorlar. Komşularını, kendilerine tercih edip o kelleyi komşularına gönderiyorlar. Almak istemiyor komşuları. Oysa onlar da aç ve muhtaçlar. Veren komşusunun da aç olduğunu biliyorlar. Kelleyi bırakıp dönüyor komşusu. Alıyorlar. Ama yemiyorlar. Onlar da aynı şeyi düşünüyorlar. Bitişik komşularını kendilerine tercih edip onlara gönderiyorlar. Onlar da diğer komşularına gönderiyor… Bu şekilde o kelle, o mahallede bulunan on sekiz yoksul evi dolaştıktan sonra yine o ilk eve geliyor.” (İmam Gazali, Kimya-yı Saadet (ter. A. F. Meyan): s. 369)
İşte Allah’ın övdüğü isar sahibi Müslümanlar. (İsar: Diğerkâmlık. Hiçbir karşılık beklemeden başkasının menfaatini kendi menfaatine tercih etmek. Önceliği başkasına vermek. Hodkâmlığın zıddı.)
Bir başka örnek: “Savaşta, yaralı bir Müslüman… Şehit olmak üzere: Su!.. Su… diye inliyor. Koşuyor bir Müslüman asker, matarasındaki suyu ona içirmeye çalışıyor. Daha dudağına değmeden bir başka yaralının iniltisi duyuluyor: Su… Su… Önceki su isteyen yaralı içmiyor. Su isteyen diğer yaralıyı işaret ediyor. Ona götürmesini istiyor.”
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız