Sayı : 503   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Editörden

Ribat Dergisi Editör

Merhaba Değerli Okurlarımız

  • 09 Eylül 2021
  • 788 Görüntülenme
  • 465. Sayı / 2021 Eylül

İnsanı en güzel şekilde yaratan, onu terbiye etmek için vahiy ve peygamber gönderen Rabbimiz, bize şahdamarımızdan daha yakın olduğunu vurgulamaktadır. Bizlere bu kadar yakın olan Allah, bizim de kendisine yakınlaşmamız için yarattığı her nimeti bize musahhar kılmıştır. Kur’an, güneşin, ayın, yıldızların, okyanusların ve hayvanların insanın hizmetine verildiğini ifade eder. İnsana düşen görev, efendisi haline getirildiği kâinatın nimetlerini yaratılış anlam ve amacına uygun olarak kullanarak Allah’a kul olmaktır. Bu görevin sorumluluk bilinciyle hareket eden insan, kendisine şah damarından daha yakın olan Rabbine yakınlaşmaya başlayacaktır. Bu bilinçten yoksun olanlar ise, kendinden ve Rabbinden uzaklaşarak hayatın anlam ve amacını kaybedecektir. Çünkü insan hayatına anlam veren Allah’tır. Allah’ın insan hayatı için belirlemiş olduğu bütün ölçüler insanın mutluluğu içindir. Bu ölçülere uymamak, konulan sınırları aşmak, verilen nimetleri anlam ve amacına aykırı kullanmak Allah’a değil, bizzat insanın kendisine zarar verir. Yeryüzüne halife olarak gönderilen insanoğlu, iman ile küfür arasında serbest bırakılmıştır. Yani insana seçme özgürlüğü demiş olduğumuz “irade” verilmiştir. Ama insanın bu iradesini kendi mutluluğu için kullanmasını sağlamak amacıyla da müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberler gönderilmiştir. İnsan ile tabiat arasındaki en büyük fark, işte bu seçme özgürlüğüne sahip olup- olmama yönüdür. Bütün kâinat toptan mümindir. İnsan ve cinler dışında hiçbir varlığın ilahi emre aykırı hareket edebilme yeteneği yoktur. Bununla birlikte insana kulluk görevini yerine getirebilmesi için bütün imkânlar verilmiş, sonsuzluklar diyarı olan ahirette hiçbir mazeretin kabul edilmeyeceği Kur’an-ı Kerim de açıkça ifade edilmiştir: “Bütün bu elçileri, güzel haberlerin müjdeleyicileri ve uyarıcılar olarak gönderdik ki onların gelişinden sonra insanın Allah karşısında hiçbir mazereti kalmasın. Allah gerçekten güç ve hikmet sahibidir.” (Nisa, 4/15) Kur’an, insanın Rabbine karşı taşıması gereken sorumluluk bilinci için “takva” kavramını kullanır. İnsanlar arasındaki üstünlüğün ölçüsünün de bu sorumluluk bilincinin seviyesi olduğunu vurgular. Unutmayalım ki insanın en büyük sorumluluğu, En Büyük’e karşı sorumluluğudur. İnsanın Rabbine karşı yerine getirmesi gereken sorumlulukları olduğu gibi insanlığa karşı sorumlulukları da vardır. İnsanın insanlığa karşı yerine getirmesi gereken sorumlulukları ise “erdem” kavramıyla ifade edilir. Bu sorumluluklar, insanın yeryüzünde halife olarak yaratılmasının doğal bir sonucudur. Mazeret üretmekten vazgeçmeliyiz. Yaratılan herhangi bir bitki gibi etkisiz eleman olarak var olmak yerine insan gibi, adam gibi var olmayı tercih etmeliyiz. İyiliği yaymak, erdemli olmanın mücadelesini vermek, fedakârlığı ve i’sar’ı hayat prensibi haline getirmek nasip meselesi değil, talep meselesidir. Nasipleri dağıtan Allah, ezeli taksiminde bize insan olmayı nasip etmiş. İnsana akıl, irade ve vicdan lütfetmiş. Talep etmeyene erdemli, fedakâr ve i’sar ehli olmak nasip olmaz. Bu hasletleri “nasip meselesi” diye geçiştirmeye çalışanlar hasenatla yetinip, salihat için mücadele etmeyen pasif insanlardır. Böyle pasif olmayı tercih edenlere salihat nasip olmaz. Böyle tipler görünmeyi önceleyen, emeğe değil, sonuca bakan, taklitçi ve sorunlu bireylerdir. Bu tip bireyler, Allah’ın Basir sıfatını doğru bir şekilde anlayamamışlardır. Bunun karşısında erdemli, fedakâr ve i’sar ehli olmaya, her türlü iyiliği, hayrı ve infakı dünyaya yaymaya talip olanlar vardır. Bu tür şahsiyetler gıybet, haset ve iftiraya tevessül etmezler. Taklit etmek yerine tahkik ederler, kendileri için bir “yeter” noktası yoktur. Bilirler ki “yeter” diyen insan biter. Kur’an’da yer alan yirmi beş peygamberimize kulak verdiğimizde onlardan hiçbir mazeret cümlesi işitmiyoruz. Efendimizin hayatına baktığımızda “Kalk ve uyar” (Müddessir, 74/2) emrine muhatap oluşundan itibaren onun hiç durmadığını, yeryüzünün en kapsamlı iman hamlesini başlattığını ve kendisini iyiliğe, fedakârlığa ve i’sar’a adadığını gözlemliyoruz. Bu sayımızda siz değerli okurlarımızın huzuruna sekülerizmin bizlere kaybettirmeye başladığı temel ahlaki değerlerimizden olan “Fedakârlık ve İ’sar” dosyasıyla çıkıyoruz. Bütün değerli yazarlarımıza makaleleri için en kalbi teşekkürlerimizi arz ediyoruz. Siz değerli okurlarımızı, fedakârlık ve i’sar’ı anlamak ve imanımızın gereği olarak hayat prensibi haline getirmek için dergimizi baştan sona okumaya davet ediyoruz.

465. Sayı Eylül 2021