Sayı : 504   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Editörden

Ribat Dergisi Editör

Merhaba Değerli Okuyucularımız

  • 07 Ocak 2022
  • 639 Görüntülenme
  • 469. Sayı / 2022 Ocak

21 yüzyılda insanlığını tehdit eden en sinsi hastalığının adıdır akletmemek ve düşünmemek. Değişen yaşam tarzları ve gelişen teknoloji maalesef beraberinde düşünce tembelliğini de getirdi. İnsanlık hiç farkına varmaksızın bu hastalığa tutuldu. Sinsi bir kanser hücresi gibi hiç hissettirmeden yayıldı bütün hücrelerimize. Öylesine sinsi idi ki birçok insan yaşarken farkına bile varmadı bu hastalığın. Kimi bireylere ise yapılan bütün telkinler boşa gitti. Hiçbir ısrar hastalığı kabul etmeye yanaştırmadı bu gibi insanları. Kendisini murakabeye tabi tutmayan birçok insan düşünmediğinin farkına varamıyor. Hatta insanlar tersi iddiada bulunarak çok düşündüklerini, 24 saatin kendilerine yetmediğini dahi ifade ediyorlar. Bu hastalık varlığını devam ettirebilmek için insanın savunma mekanizmalarını kullanıyor. Herkes kendince düşünce tembelliğinin bahanesini üretiyor. Üretilen her bahane, hastalığın kök salmasını ve güçlenmesini sağlıyor. Farkında olmadan tutulduğumuz bu amansız hastalık, bizim birçok istidat ve kabiliyetlerimizi kullanmamızın önüne geçiyor. İnsanın sahip olduğu potansiyeli keşfetmesini ve kullanmasını engelliyor. Farkına varamadığımız değer biçilemez hazinelerimiz bir gömü olmaktan öteye geçemiyor.

Zihin, akıl ve düşünce tembelliği. Kısaca ifade edecek olursak beyin tembelliği. Yaşadığımız teknolojik hayat maalesef bize en çok tefekkür tembelliğini hediye(!) etti. Düşünmeyen, akletmeyen, fikir yürütmeyen, analiz ve sentez yapamayan bireylerle doldu her bir yanımız. Sanki etrafımızda yaşayanlar insan değil, insan görünümünde robotlar. İnsanlık maalesef zihni tembelliğiyle adeta makineleşiyor. Sadece programlandığı görevleri ifa etmekle kifayet ediyor. Okumak, okuduğunu anlama gayreti göstermek, anladığının lehinde veya aleyhinde olmak, okuduğunun üzerinden yeni fikirler üretmek artık günümüz insanın dünyasında yer almıyor. Günümüz filozofları bile yüzyıllarca önce yaşamış meslektaşlarının fikirlerini anlamaya çalışıp ardından da kendilerince anlatmaya gayret ediyorlar. Hikmeti arayan, kendini keşfetmeye çalışan hikmet yolcuları artık yok denecek kadar az. İnsanlık düşünce serüveni sürekli aşağıya doğru bir ivme edinmiş kendine. Belki de toplum mimarları artık amaçlarına ulaştılar. Düşünmeyen, zihin ve akıl tembelliğine tutulmuş bireylerden oluşan bir insan yığını oluşturmak en büyük hedefleri idi. Kitleler artık güdülecek bir sürü haline getirildi. Oluşan sürüleri yönlendirmek ve yönetmek ise son derece kolay bir hal aldı. İnsanlar artık düşüncesizliğin bir sonucu olarak kendilerini dahi anlatamıyorlar. İsteklerini değişik kelimelerden oluşan cümleler kurarak ifade edemiyorlar. Dolayısıyla da muhataplarının da ne dediğini ya da ne demek istediğini de anlayamıyorlar. Pırıl pırıl zihinlere sahip olan gençler artık bir dilekçe dahi yazamıyorlar. Öğrenci seçme sınavlarında en başarısız olunan sorular, okuduğunu anlamaya dayanan paragraf sorularıdır. En başarılı olunanlar ise anlama ve sorgulama gerektirmeyen kalıp sorulardır. Internet ve sanal dünya artık böyle bireyler yetiştiriyor. Kendini bilmeyen, tanıma gayreti olmayan insan tiplerini görünce Sokrat’ın o meşhur sözü daha derin bir anlam kazanıyor. “KENDİNİ BİL” İki kelime ne kadar da çok şey anlatıyor değil mi? Kendini bil ki Rabbini bilesin, Rabbini bilirsen O’nu anlamaya çalışırsın. Rabbini anlamaya çalışan ise hayatın anlam ve amacını anlar. Hayatın anlam ve amacını anlayan ise beşer olmaktan insan olmaya doğru bir yol tutar ve hikmet yolcusu olur. İşte tutulmuş olduğumuz zihin tembelliğinden kurtulmanın altın anahtarı da bu olsa gerekli. Okumak ve kendimizi keşfetmek için bir iç yolculuğuna çıkmak. İnsanın kendini keşif yolculuğunun sonu yok, ölene kadar devam edecek bir çaba gayret yoludur bu. Bu sayede insan kendi kendine baya ve basit olmaktan kurtuluyor. Her öğrendiğimiz bilgi, bizim ne kadar çok cahil olduğumuzu da ortaya çıkarıyor. Bunu da yine Sokrat’ın dilinden ifade edecek olursak ; “Bildiğim bir şey varsa o da hiçbir şey bilmediğimdir.” Bu söz okunduğu gibi ağızdan bir çırpıda dökülen bir cümle değildir. Uğruna bir ömür harcanmış bir cümledir. Kolay mıdır bir ömür okuyup, düşünüp de hiçbir şey bilmediğini fark edebilmek? Kim bilir Sokrat bu sözü söylerken nasıl bir duygu hali yaşamıştır. Hayatın sonunda gelinen noktanın bir başlangıç olduğu muradına eren kaç ermiş vardır ki şu fani dünyada? Öyleyse üzerimize serpilmiş olan ölü toprağından kurtulup, bir kendimize gelmeye ve ayılmaya çalışsak düşünce tembelliğimizi yenmek için en önemli adımı atmış olacağız.

Bu sayımızda, siz değerli okurlarımızın huzuruna, Kur’an’ın insanlardan ısrarla talep ettiği, imanın, kevni ve enfüsi ayetleri doğru anlamanın, ibret almanın temeli olan “Akletmek ve Düşünmek” dosyasıyla çıkıyoruz.

Makaleleri ile elinizde ve gönlünüzde olmamıza vesile olan değerli yazarlarımıza en kalbi teşekkürlerimizi arz ediyoruz. Siz vefalı ve fedakâr okurlarımızı, akletmeme ve düşünmeme tembelliğinden kurtulmamıza vesile olması için dergimizi okumaya davet ediyoruz.

469. Sayı Ocak 2022