Bizler; hep beraber yedi kıtaya ilim, hikmet, sevgi muhabbet, taşıyan bir tarihin ve medeniyetin mensuplarıyız. Geleceğe hazırlanmak mecburiyetindeyiz. Geleceği inşa edecek nesil olarak bizim, zihnimiz bilgiyle, yüreğimiz inançla dolu olacak, sevgi ve kardeşliği temel değer bileceğiz, güven veren, güvenilen, ifrat ve tefritin uzağında olacağız, zulmün karşısında mazlumun yanında olacağız. Geleceğe hazırlanmak ve geleceği inşa etmek, bedel ve fedakârlık ister.
Müslümanlar her halükârda geleceğe hazırlık yapmakla mükelleftirler. Yetiştirdiğimiz çocuklarımız da, eğitim ve öğrenimimiz de, oluşturduğumuz meşreplerimiz de, meslek ve medreselerimiz de, hatta helal rızık temini için kurmaya çalıştığımız iş de, namazımız ve orucumuz da hem bu dünya ve hem de öbür dünya geleceği ile alakalıdır. Tabii ki bizler biliyoruz ki mutlak bir gelecek planlaması yapamayız.
İslâm, ahiret merkezli bir dünya dinidir. Dünyaya hâkim olup insanların hayatına hükmetmek için gelmiştir. İnsan asla ve kat’a İslâm’sız olamaz. İslâm’sızlık insan için sürekli tükeniş anlamına gelir. İslâm’ın maksadı insandır, insanın maksudu da İslâm olmalıdır. İslâm; sadece bir insana, bir ülkeye değil, bütün dünyaya lazımdır. Dünyanın dengesini muhafaza etmek İslâm ile mümkündür. İslâm’sız dünyanın dengesini muhafaza etmek imkânsızdır. Bütün Peygamberler dengesizlikten kurtarmak için gönderilmiştir. Dünyanın karanlıktan ve kaostan kurtuluşu İslâm ile kaimdir. İslâm’sız kalmış bir dünyanın karanlığı daimdir. Dünyaya, dünyalılara yapılacak en büyük iyilik, kurtuluşun öteki ismi olan İslâm’ın ferd, aile, cemiyet ve devlet seviyesinde dünyaya hâkim kılınması ve hâkimiyetinin sürekliliğinin sağlanmasıdır.
Hz. Âdem (as)’dan bu yana dünya İslâm’sız ve Müslümansız kalmamıştır. Göklerde de, yeryüzünde de Allah’ın yegâne hak dini İslâm’dır. Ferd, aile, cemiyet ve devlet seviyesinde hayata hâkim olup yürürlükte kalması için İslâm’a lazım olan Müslüman; bir insanın ölümünü, kâinatın ölümü gören, bir insanın kurtuluşunu kâinatın kurtuluşu gören, hayatın ve varoluşun gayesini idrak eden, kendine, topluma, çevreye ve Rabb'ine karşı sorumluluklarının farkında olan, bütün insanlığın huzur ve güvenini isteyen kimsedir. İslâm’ı hayata hâkim kılacak ve yürürlükte kalması için çalışacak olan Müslüman; bütün varlıklara karşı merhamet hissiyle, eşyaya karşı estetik kaygısıyla, çevreye karşı koruma duygusuyla yaklaşabilen Müslümandır. Tarihten de açıkça görüyoruz ki; inancını kaybeden varlığını da kaybediyor. Kültürünü kaybeden kimliğini de kaybediyor; tarihini kaybeden hafızasını da coğrafyasını da kaybediyor. Bizler; hep beraber yedi kıtaya ilim, hikmet, sevgi muhabbet, taşıyan bir tarihin ve medeniyetin mensuplarıyız. Geleceğe hazırlanmak mecburiyetindeyiz. Geleceği inşa edecek nesil olarak bizim, zihnimiz bilgiyle, yüreğimiz inançla dolu olacak, sevgi ve kardeşliği temel değer bileceğiz, güven veren, güvenilen, ifrat ve tefritin uzağında olacağız, zulmün karşısında mazlumun yanında olacağız. Geleceğe hazırlanmak ve geleceği inşa etmek, bedel ve fedakârlık ister.
Hâkimiyet-i İslâmiyye üzerine istikbale matuf plan ve projeler yapıp tatbik etmek, dinde dava adamının temel vasıflarındandır. Dava adamının hedefi; günü kurtarmak değil, geleceği kuşatmaktır. Gelenekten geleceğe doğru inşa hareketini başlatamayan ve sürdürmeyenlerin yarınları olmaz. Müslümanlar olarak üzerinde yaşadığımız coğrafya erken dönemlerinden itibaren İslâm’la müşerref olmuştur. İpek yolunu izleyerek ilerleyen İslâm, bir bir coğrafyanın bütün şehirlerinde, kasabalarında, köylerinde bütün ihtişamıyla arz-ı endam etmiştir. Bugün İslâm coğrafyasının çeşitli yerlerine serpilmiş tâbiûn hatta sahabe kabirlerinin varlığı bunun en başta gelen delilidir. İslâm’ın bölgede görünmesinden çok zaman geçmeden Horasan-Maveraünnehir-Harezm (Fergana, Meraga, Serahs, Semerkand, Buhara, Belh, Merv), hiç kuşkusuz, İslâm medeniyetine büyük katkılar sağlayan, onun öğretildiği ve üretildiği en dinamik ilim, irfan ve hikmet merkezleri olarak temayüz etti. Buhara ve Tirmiz bundan böyle kıyamete dek Kutlu Elçi Muhammed (sav)’in sünnetini içeren en değerli hadis külliyatlarının başında anılacaktır. Çok geçmeden Müslümanlar Serahs’ta, Özgen’de, Merginan’da hakkın ve hukukun, ibâdât ve muamelâtın en incelmiş ve gelişmiş bir işlenişine şahit olacaktır. İslâm, bu coğrafyada bölgenin sosyal, dinî ve kültürel yapısı ve ihtiyaçları dikkate alınarak yeniden yorumlanacak ve hayatın her alanında kendine has yeni bir gelenek oluşacaktır.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız