Sayı : 503   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Fıkıh Köşesi

Fahri Altunkaynak

Fıkıh Köşesi

  • 08 Mart 2022
  • 571 Görüntülenme
  • 471. Sayı / 2022 Mart



İster farz olsun ister müstehab, babanın mal verirken çocukları arasında eşit davranması dinin ruhuna daha uygundur. Ayrıca çocuklar arasında ayırım yapmak onların hem ana babalarına hem de birbirlerine karşı buğz etmelerine, aralarına soğukluk hatta düşmanlık girmesine sebep olmaktadır. Bu yüzden babalar meşru bir gerekçe yoksa mal verirken çocukları arasında eşit davranmalı, aralarında ayırım yapmamalıdırlar.

 

 

İslam miras hukukunda külfet-nimet dengesi gözetilmiş, kadının mirastan alacağı pay, vefat eden kimseye olan akrabalık derecesine göre belirlenmiştir. Bu itibarla, kadının dinimizin öngördüğü miras payı kendine verilmediği takdirde mahkeme yolu ile hakkını aramasında sakınca yoktur. Bu sebeple kardeşlerinin kendisine küsmesinden dolayı günaha girmesi de söz konusu değildir.

 

 

1-İnsanın hayatta iken çocukları arasında ayrım yaparak birine veya bazılarına mal varlığının tamamını veya bir kısmını bağışlaması caiz midir?

 

Esasen kişinin sağlığında kendi malında istediği şekilde tasarruf etme hakkı vardır. Bir kimse, hukuken malının bir kısmını veya tamamını yabancı birisine verebileceği gibi, çocuklarından birisine veya bazılarına da verebilir. Bu tasarrufu hukuken geçerlidir. Ancak hükmü konusunda İslam âlimleri arasında farklı görüşler vardır. Konu ile ilgili tartışmalar şu hadisin farklı anlaşılmasına ve yorumlanmasına dayanır.

Hz. Peygamber (sav), malının bir bölümünü bir oğluna vermek isteyip kendisini şahit tutmak isteyen Nu’mân b. Beşîr adındaki sahabîye diğer çocuklarına da mal verip vermediğini sormuş, vermediğini öğrenince ona şahit olmamış, başkasını şahit tutmasını istemiş, (hadisin farklı rivayetlerindeki ifadelere göre) “onu geri al”, “çocukların arasında âdil davran”, “zulmüne beni şahit tutma” gibi ifadelerle Numan’ı reddetmiştir. (Bkz.Buhârî, “Hibe”, 12)

Hanefî, Şâfiî ve Mâlikîlerdeki güçlü görüşe göre babanın hayatında iken çocuklarına mal vermesi durumunda eşit davranması müstehab, ayırım yapması mekruhtur. (Bkz.Kâsânî, Bedâiu’s-sanâi, VI, 127; İbnNüceym, el-Bahru’r-râik, VII, 288; Huraşî, ŞerhuMuhtasari’l-Halîl, VII, 82; Zekeriyyâ el-Ensârî, Esne’l-metâlib, II, 483) Ahmet b. Hanbel’e, bazı Mâlikîlere ve Hanefîlerden Ebû Yusuf’tan gelen bir rivayete göre ise babanın mal verirken evlatları arasında eşit davranması vacip (farz), ayırım yapması haramdır. (Bkz.Buhûtî, Keşşâfü’l-Kınâ, Beyrut, 1982, IV, 309; İbnCüzey, el-Kavânînü’l-Fıkhiyye, 546)

Babanın bütün çocuklarına mal vermesi durumunda kız erkek ayırımı yapmadan hepsine eşit mi vereceği, yoksa mirasta olduğu gibi erkek çocuğuna iki, kız çocuğuna bir pay mı vereceği konusu da tartışmalıdır. Bu konuda da çoğunluğun görüşü hepsine eşit vermesidir. (Bkz.Kâsânî, Bedâiu’s-sanâi, VI, 127; İbnKudâme, el-Muğnî, V, 388)

İster farz olsun ister müstehab, babanın mal verirken çocukları arasında eşit davranması dinin ruhuna daha uygundur. Ayrıca çocuklar arasında ayırım yapmak onların hem ana babalarına hem de birbirlerine karşı buğz etmelerine, aralarına soğukluk hatta düşmanlık girmesine sebep olmaktadır. Bu yüzden babalar meşru bir gerekçe yoksa mal verirken çocukları arasında eşit davranmalı, aralarında ayırım yapmamalıdırlar.

Hanefi âlimleri ise evlatlardan bir kısmı çalışamayıp ilimle meşgul olursa veya daha muttaki ise ya da çalışamayacak derecede hasta ise diğerlerine tercih etmekte herhangi bir sakınca olmadığını söylemektedirler. (Bkz.Şeyhzâde, Mecmaû’lEnhur, İstanbul 1316, II, 357)

 

2-Baba hayatta iken malını mirasçıları arasında bölüştürse, vefat ettikten sonra varislerden bir kısmı tekrar bölüşmek talebinde bulunabilir mi?

 

Miras hükümleri, kişi öldükten sonra geçerli olup ayet ve hadislerde varislerin hisseleri belirlenmiştir. Ancak kişi hayattayken malı üzerinde istediği gibi tasarrufta bulunma hakkına sahiptir; malının bir kısmını satabilir, çocuklarına veya başkalarına bağışlayabilir, vakfedebilir ya da tasaddukta bulunabilir.

Bu itibarla, bir kişi ölmeden önce bütün malını veya bir kısmını kime hibe (bağış) etmiş ve hibe edilen kişi bunu kabul edip teslim almış ise bu mallar bağışlanan kişinin olur. Artık bu mallarda miras hükümleri uygulanmaz. Şayet baba taksim yapmış, fakat malları ilgililere teslim etmeden kendi yaptığı taksime göre bölüşülmesini vasiyet etmişse bu vasiyete uyma zorunluluğu yoktur. (Bkz.Tirmizî, “Vesâyâ”, 5; Ebû Dâvûd, “Vesâyâ”, 6) Mirasçılar, isterlerse malları bu vasiyete göre, isterlerse miras hükümlerine göre bölüşürler. Bu durumda bir mirasçının bile itirazı dikkate alınır.

“Ölenin hibe edip teslim ettiklerinden başka geride bıraktığı mallar ise, techiz ve tekfîn masrafları çıktıktan, borçları ödendikten ve vasiyeti de terikenin üçte birini geçmemek kaydıyla yerine getirildikten sonra mirasçılarına intikal eder.” (Mevsılî, el-İhtiyâr, V, 85-86)

 

3-Anne hayatta iken mülkünü bir hayır kurumuna bağışlasa, ölümünden sonra çocukları bu bağışı iptal ettirebilirler mi?

 

Mal sahibi malında dilediği gibi tasarruf yetkisine sahiptir. Karşılıklı şart koşulmaksızın bir malın hayatta iken başkasına temlik edilmesine “hibe” denir. Hibe iki taraflı bir akit olup, tarafların irade beyanı ile kurulur, hibe edilen malın teslim-tesellümü ile tamamlanır. Hibenin geçerli olması için bağışlama anında akit konusu malın mevcut olması, malum ve belirli bulunması, bağışlayana ait olması ve tarafların rızalarının bulunması şarttır. (Bkz.İbnRüşd, Bidâyetü’l-müctehid, II, 313-31; Merğinânî, el-Hidaye, III, 251)

Usulüne uygun olarak yapılan ve kabz ile tamamlanan hibe akdinden dönmek kural olarak caiz değildir. Hz. Peygamber (sav) bunu kınamıştır. (Bkz.Buhârî, “Hibe”, 14) Ancak Hanefîler hibeyi kabul eden kişinin rızası veya hâkim kararı ile hibeden dönülebileceğini kabul etmişlerdir. (Bkz.Merğinânî, el-Hidaye, III, 256) Buna göre anne hayatta iken yapmış olduğu hibeden geri dönme hakkına sahiptir. Ama onun ölümünden sonra çocuklarının bu hibeyi iptal etme hakları yoktur.

 

4-Üvey annelerinin nüfusuna kayıtlı çocukları ona mirasçı olabilirler mi?

 

Üvey evlatlar, resmiyette nüfus kütüğüne kayıtlı oldukları üvey annelerinin çocuğu görünmelerine rağmen gerçekte onun çocuğu değildirler. Bu durumda İslam miras hukukuna göre onun bıraktığı mala mirasçı olamazlar. Ancak, asıl varisler isterlerse başkalarına olduğu gibi üvey kardeşlerine de kendi haklarından bir şeyler verebilirler. Nitekim: “Miras taksiminde (kendilerine pay düşmeyen) akrabalar, yetimler ve fakirler hazır bulunurlarsa onlara da maldan bir şeyler verin ve onlara (gönüllerini alacak) güzel sözler söyleyin.” (Nisâ, 4/8) buyurulmaktadır.

 

5-Baba çocuklarının bir kısmını evlendirdikten sonra vefat ederse, bekâr kalan çocukları mirastaki hisselerine ek olarak terikeden kendi evlenme masraflarını karşılama hakkına sahip olurlar mı?

 

İslam âlimleri babanın evladını evlendirmek zorunda olup olmadığı konusunda farklı görüşler serdetmişlerdir. Hanefî ve Şâfiî âlimleri babanın, çocuğunu evlendirmesinin vacip olmadığını söylerken, Hanbelî âlimleri çocuğun nafakası babasına aitse babası onu evlendirmek zorundadır demişlerdir. (Bkz.Mâverdî, el-Hâvî, Beyrut 1994, IX, 183-184; İbnKudâme, Muğnî, Riyad 1997, III. XI, 380)

Meseleye dinen vacip olup olmama noktasından bakınca durum böyle olmakla beraber, maddi imkânı iyi olan bir babanın kendi parası ile evlenme imkânı bulamayan evladını evlendirmesinin güzel bir davranış olacağında şüphe yoktur. Nitekim Hz. Peygamber (sav)’den rivayet edilen bir hadiste; “Evladın baba üzerindeki hakkı üçtür: Ona güzel bir isim koyması, okuma yazma öğretmesi ve zamanı geldiğinde onu evlendirmesi.” (Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, Beyrut 2004, 228) buyrulmuştur. Diğer taraftan Hz. Ömer ve Saîd b. Âs gibi önde gelen sahabîlerin bunu bir babalık görevi telakki ettiklerine dair haberler vardır. (Bkz.Ahbâru’s-Sığâr, Rabat 1986, 113-146)

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

471. Sayı Mart 2022