Ayetlerde bu kötü adam zalim, kâfir/nankör, müşrik olarak nitelendirilmiştir. Demek ki kişi sahip olduklarını yerli yerine koyup değerlendiremezse zulmetmiş olur. Nimetin asıl sahibini bilip O’na şükretmez ve bu şükrünü sahip olduklarını O’nun yolunda kullanmazsa nankör/kâfir olur. Malı putlaştırır, kendisini ebedileştireceğini sanır, onu ilah mesabesinde görürse şirk koşmuş olur.
Sınav dünyasında her insanın sınandığı bir bahçesi vardır. Bu bahçe ekili dikili bir yer olabileceği gibi, bir makam, bir iş yeri, bir ofis, bir mağaza, bir fabrika yahut bir çalışma alanı olabilir. Her insan bulunduğu yeri sınav bahçesi olarak görmeli, helalinden kazanıp helalinden harcayarak sınavı kazanmaya gayret etmelidir.
وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلًا رَجُلَيْنِ جَعَلْنَا لِأَحَدِهِمَا جَنَّتَيْنِ مِنْ أَعْنَابٍ وَحَفَفْنَاهُمَا بِنَخْلٍ وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمَا زَرْعًا
كِلْتَا الْجَنَّتَيْنِ آتَتْ أُكُلَهَا وَلَمْ تَظْلِمْ مِنْهُ شَيْئًا وَفَجَّرْنَا خِلَالَهُمَا نَهَرًا
“Onlara iki adamı misal olarak göster: Birine iki üzüm bağı verip, etrafını hurmalıklarla çevirmiş ve aralarında ekinler bitirmiştik. Her iki bahçe de ürünlerini vermişlerdi, hiçbir şeyi de eksik bırakmamışlardı. İkisinin arasından bir de ırmak akıtmıştık. Onun gelirleri de vardı. Bu yüzden, arkadaşıyla konuşurken: Ben malca senden zengin, nüfusça da senden daha itibarlıyım, dedi.
Kendisine böylece yazık ederek bahçesine/cennetine girerken: Bu bahçenin batacağını hiç zannetmem. Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Eğer Rabbime döndürülürsem, and olsun ki orada bundan daha iyisini bulurum, dedi.
Kendisiyle konuştuğu arkadaşı ona: Seni topraktan, sonra nutfeden yaratanı, sonunda de seni insan kılığına koyanı mı inkâr ediyorsun? İşte O benim Rabbim olan Allah'tır. Rabbime kimseyi ortak koşmam. Bahçene girdiğin zaman, her ne kadar beni kendinden mal ve nüfus bakımından daha az buluyorsan da: Maşallah! Kuvvet ancak Allah'a mahsustur, demen gerekmez mi? Rabbim, senin bahçenden daha iyisini bana verebilir ve seninkinin üzerine gökten bir felaket gönderir de bahçen yerle bir olabilir. Yahut suyu çekilir bir daha da bulamazsın, dedi.
Nitekim ürünleri yok edildi; bağın altüst olmuş çardakları karşısında, sarf ettiği emeğe içi yanarak ellerini ovuşturup: Keşke Rabbime kimseyi ortak koşmasaydım, diyordu. Ona, Allah'tan başka yardım edebilecek adamları da yoktu, kendi kendini de kurtaramadı. İşte burada kudret ve hâkimiyet, varlığı gerçek olan Allah'ındır. Mükafatlandırma bakımından hayırlı olan da sonuçlandırma yönünden hayırlı olan da O'dur.
Onlara, dünya hayatı misalinin tıpkı şöyle olduğunu anlat: Gökten indirdiğimiz su ile yeryüzünde yetişen bitkiler birbirine karışır, ama sonunda rüzgârın savuracağı çerçöpe döner. Allah her şeyin üstünde bir kudrete sahip olandır.
Mal ve oğullar, dünya hayatının süsüdür. Ama baki kalacak yararlı işler, sevap olarak da emel olarak da Rabbinin katında daha hayırlıdır.” (Kehf, 18/32-46)
İki adam var, bunlar arkadaşlar. İyi ve kötünün temsilcisi iki adam. Bu tip insanlar, her zaman ve her yerde olabilirler. Kötünün temsilcisinin iki bahçesi var, güzel mi güzel, özel mi özel. Meyve, sebze ve ekinleriyle donanımlı iki bahçe. Ortasından nehir akan, en önemli ihtiyacı suyu kendinden olan iki bahçe. Bunların hepsi Allah vergisi. Adam da çalıştı çabaladı ama asıl bunları veren Yüce Allah. “Onlardan birine iki üzüm bağı verip, etrafını hurmalıklarla çevirmiş ve aralarında ekinler bitirmiştik… İki bahçenin arasından bir de ırmak akıtmıştık.” (Kehf, 18/32-33)
Adam, bu sahip olduklarıyla şımardı, bunları arkadaşına hava atma fırsatı olarak gördü. Bahçesini cenneti sandı. Bahçesine sanki cennetine girer gibi girdi. Oysa onlar cennet değil, cennet vesilesiydi. Değerlendirebilen için cenneti kazanma aracı idi. Bahçenin güzelliği gözünü bürümüş, kendisini ebedileştireceğini sanmıştı. Oysa bu dünya bahçeleri hiç kimseye yâr olmamış ve kimseye kalmamıştı. “Bu bahçenin batacağını hiç zannetmem. Kıyametin kopacağını da sanmıyorum.” (Kehf, 18/35-36)
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız