Müfsidler fıtrata savaş açmış bir güruhtur. İletişim araçları ellerindedir. Zalimi mazlum, mazlumu zalim göstermekte üzerlerine yoktur. Kötü olanı baş tacı yapmak, iyi olanı itibarsızlaştırmak en iyi bildikleri iştir. Kelimelerin yerlerini değiştirmek, yalanı doğru, doğruyu da yalan diye göstermek en önemli icraatlarıdır.
Dünya genelinde küreselci denilen bir gurup sapıtmış zenginin gelecekteki konfor ve rahatları için insan neslini yok etmeye, aileyi bitirmeye virüs ve hastalıklarla dünya nüfusunu azaltmaya çabalamaktadır. Bu LGBT ve türevleri olan sapkın düşüncelerin onların tornalarından çıktığı bellidir. Toplumsal cinsiyet eşitliğini ifade eden bu zorba düşünce, Lût kavminin düşüncesidir.
Yeryüzünde ekini ve nesli ifsad etmek, küfür cephesine ait cinayetlerdir. Küfür cephesinin hedefi, fıtratı bozmaktır. Fuhşu ve fahişeliği Müslümanların arasında yaymak için cinsel sapkınlık, nesli bozmak için küfür cephesinin kullandığı en güçlü silahlarından biridir.
“İnananlar arasında fahşalığın yayılmasını arzu eden kimseler var ya; onlar için dünya ve ahirette elem dolu bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Nur, 24/19)
Bu ayet-i kerimeden anlıyoruz ki; Allah’ın arzında Müslümanların arasında fuhşun ve fahşalığın yayılmasını arzu edenler var. Bunlar devlet olmuş, beynelakvam kurum ve kuruluşlar olmuşlar. Fıtratla savaşıyorlar. Nesli bozmayı temel hedef edinmişler. Günümüzde gelen “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” bunun bir versiyonudur. Bakınız şehvet Allah’ın nimetlerinden bir nimettir. Bu nimeti gayr-i meşru yollarda kullanmak, israftır. İsrafta yeterli bir helak sebebidir. Rabbimiz haber veriyor:
“…Biz israf edenleri helak ettik.” (Enbiya, 21/9)
İbn-i Abbâs’tan diğer bir rivayete göre Allah Rasûlü (sav) üç kere: “Lût kavminin işini (livâta) yapan mel’ûndur (lânetlenmiştir)” (Tirmizî, “Hudûd”, 24/1456) buyurdular. Mâlik bin Dînâr (ra) buyurdular:
“Geçmiş ümmetlerin hiçbirinde livâta işitilmedi. Ancak bu çirkin fiil Lût kavmi arasında görüldü. Onlara da bu fiili şeytan öğretmişti. Ve insanlar, yaratılışlarına zıt olan bu fiili işleyince, ilâhî gazap ve azaba sürüklendiler. Allah Teâlâ, insana şehveti neslin çoğalması için vermiştir. Onu, veriliş gaye ve hikmetinin dışında kullanarak gafilâne hareket etmek, insanın cehalet ve azgınlığındandır. Bu da, insanlık şeref ve haysiyetini ayaklar altına alarak hayvanlardan da aşağı bir seviyeye düşmektir.”
Evet, bazen israf insanları hayvanlardan daha aşağı bir mertebeye düşürür. İsraf edenler, aynı zamanda ifsad edenlerdir. Allah’ın verdiği imkânları yanlış yerde kullananlardır. İşte bunlardır ekini ve nesli ifsad edenler. Rabbimiz haber veriyor:
“O, iş başına geçti mi (ya da sırtını çevirip gitti mi) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez.” (Bakara, 2/205)
Müfsidler, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak için çalışan kimselerdir. Bunların belli başlı üç özelliği vardır:
• Güzel konuşurlar, hitabet ve mantık oyunlarıyla kendilerine hayran bıraktırırlar.
• Ekini helâk ederler.
• Nesli helâk ederler.
Müfsidler her dönemde var olmuşlardır. Günümüzde ifsad şebekesi olarak çalışanların da birinci özelliği propaganda yolu ile kitleleri ikna kabiliyetidir. Böylece insanları istedikleri yöne sevk eder ve bozgun üzerine kurulu düzenlerini devam ettirirler. Müfsidler fıtrata savaş açmış bir güruhtur. İletişim araçları ellerindedir. Zalimi mazlum, mazlumu zalim göstermekte üzerlerine yoktur. Kötü olanı baş tacı yapmak, iyi olanı itibarsızlaştırmak en iyi bildikleri iştir. Kelimelerin yerlerini değiştirmek, yalanı doğru, doğruyu da yalan diye göstermek en önemli icraatlarıdır. Rabbimiz haber veriyor:
“Ey Peygamber! Kalpten inanmadıkları hâlde, ağızlarıyla inandık, diyenler (münafıklar) ile Yahudilerden küfürde yarışanlar seni üzmesin. Onlar (Yahudiler) yalan uydurmak için (seni) dinlerler, sana gelmeyen bir topluluk hesabına dinlerler. Kelimelerin (ifade içindeki) yerlerini bildikten sonra yerlerini değiştirir ve şöyle derler: Eğer size şu hüküm verilirse, onu tutun. O verilmezse sakının. Allah, kimin azaba uğramasını istemişse artık sen onun için asla Allah’a karşı hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah’ın kalplerini temizlemeyi istemediği kimselerdir. Onlara dünyada bir rüsvaylık, ahirette ise yine onlara büyük bir azap vardır.” (Maide, 5/41)
Müfsidlerin ikinci özelliği ekini helâk etmeleri, yani ekonomiyi bir sömürü düzenine çevirmeleridir. Faiz temelli bir sistem ile paradan para kazanır, gelir dağılımını bozar, zengin ile fakirin arasını açarlar. Ölçüsüz tüketimi teşvik eder, Allah’ın yasak ettiği her türden ticareti meşrulaştırır ve en kötüsü insanı ve ilişkileri metalaştırarak her şeyin maddi olana irca edildiği materyalist bir hayat tarzını hâkim kılarlar. Müfsidler nesli de helâk ederler. Mukaddesi olmayan, Allahsız bir eğitimden başkasına geçit vermez, tamamen haz ve nefsinin peşinde koşan, dünyacı nesiller yetiştirirler. Allah’ın yarattığını değiştirir, genlerle oynar, iki cins olarak var edilmiş insana sözde yeni cinsel kimlikler ihdas ederler. Sapkınlığın normalleşmesi için çalışır, aile kurumunu hedef alır, insan neslinin ebter olması için gayret ederler. Günümüzde gündeme gelen “Toplumsal cinsiyet eşitliği” adındaki modern hurafe de onlara aittir.
Toplumsal cinsiyet eşitliği, bir ifsad hareketidir. Toplumun ifsadı, gelecek nesillerin feda edilmesi, neslin yaşlanması, değişik hastalıkların ortaya çıkması ile sağlıksız bir neslin zuhur etmesi; cinsel tatminin gayr-i meşru bir şekilde sağlanmasının sonuçlarıdır. Yaratılış kanunlarına aykırı, insan fıtratına zıt, zararlı ve toplumun geleceğini, neslin devamı yasasını ihlal ederek tehlikeye sokan hiçbir düşünce ve yaşam tarzı meşru kabul edilemez. Allah’ın arzında insanı nefsinin kölesi yapan, insan fıtratını baskı altına alan, ahlaki değerleri yok sayan bütün oluşumlar ve akımlar, sapkın oluşumlar ve akımlardır.
Batı karşısındaki eziklik kompleksi, Batıyı bir maymun gibi taklit etmeyi beraberinde getirmiştir. İbni Haldun’a göre mağlup olan toplumlar, galip gelen toplumları hem davranış hem de düşünce olarak taklit ederler. Mağlubiyetlerin asıl sebeplerine inerek çözüm arama yerine, şekli olarak çözüm arama tüm mağlup toplumlarda görülebilecek olan bir şuuraltı olayı, bir hastalık hâlidir. Son dönem Osmanlı aydınları ve yönetici kadroları, Batı karşısında alınan seri askerî mağlubiyetlerin bir sonucu olarak Avrupa’yı taklit etmeyi, onda var olan her şeyi, toplumsal yapıya, kimliğe, değer sisteminin ana bileşenlerine, ahlak sistemine, kültür ve medeniyet kodlarına uyup uymadığına, ihtiyaç olup olmadığına bakmadan almayı, adeta bir ilke hâline getirmişlerdir.
Bizler Osmanlı-İslam ümmeti mirasından gelen bir toplumuz. Toplumumuzun ortak bağlarını çözmeye çalışan Batılılaştırıcı söz konusu tacizler, 1926’da Türk Devrimi diye İsviçre Medeni Kanunu’nun kopyasının topluma tepeden inmeci tarzda zorla dayatılmasıyla başladı. İlki 1929 yılında yapılan ve her sene yaygınlaştırılan mahremiyeti sergilemeye dönük “güzellik” yarışmaları kamuoyunda ifsada dönük önemli tacizlerdendi. Bu taciz süreci 28 Şubat 1997 Postmodern Askeri Darbesi ile birlikte üniversitelerde ve ortaöğretimde tesettürün yasaklanması ile devam etti. 2000’li yıllarda sosyal medya üzerinden Batı’daki tüm cinsel içerikli veya cinsel sapıklıklarla ilgili görseller Türkiye sathında yaygınlaşmaya başladı. Cinsel sapıklığa kapı aralayan eylem ve söylemler her geçen gün ne yazık ki daha fazla kendilerine zemin bulmaktadır. İffeti, onuru, hayâyı, ar ve namusu Müslümanların gündeminden çıkartıp bunların yerine fuhşu ve fahişeliği yaymak ve yaygınlaştırmakla kendini görevli kabul eden lâ bir düzenden cinsel sapkınlıktan başkası beklenemez.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız