Rasulullah (sav) yalnızca Kur'an-î talimatları insanlığa tebliğ etmekle kalmamış, o talimatları kendi zatında da tatbik ederek buna örnek olmuştur. Eğer Kur'an bir şeyin yapılması için emir vermişse onu ilk önce kendi nefsinde uygulamış ve eğer bir şeyden menetmişse gene en fazla kendisi o şeyden sakınmıştır. Kur'an'ın fazilet olarak saydığı sıfatlarla muttasıf, kötü saydığı sıfatlardan da kendini uzak tutan idi.
"Şüphesiz ki sen büyük bir ahlâka sahipsin." (Kalem, 68/ 4)
"Nûn; kalem ve onunla yazılanlara andolsun ki," (Kalem, 68/1)
"Ey Muhammed! Sen Rabbinin nimetine uğramış bir kimsesin, deli değilsin." (Kalem, 68/2) Biliyoruz ki Rasülullah (sav) risalet davasından önce Mekkeliler tarafından yörenin en iyi ve en faziletli insanı olarak kabul edilmekte ve herkesçe onun dürüstlüğüne ve ferasetine güven duyulmaktaydı. Ama Kur'an vahyolunmaya başlayınca aynı insanlar O'na deli, mecnun demeye başladılar.
Şu anlaşılıyor ki, aslında buna sebep Kur'an'dır. İşte bu yüzden Kur'an'ın bu gibi iddialar için yeterli bir reddiye olduğu buyrulmaktadır.
Burada dikkate değer bir husus da şudur; hitap Allah Rasûlü’ne olmakla beraber aslında kâfirlerin ithamlarına cevaplar verilmektedir. Yani bu ayet Rasülullah’a, onun deli olmadığına kendisini ikna etmek üzere gönderildiği zannedilmesin. Zaten Rasülullah'ın böyle bir şüphesi yoktur ki bunu izale etmek için ayet nazil olsun. Asıl gaye kâfirlere, Kur'an yüzünden Allah Rasûlü’ne mecnun dediklerini ve bu iftiraya en açık kati cevabın Kur'an'ın bizatihi kendisi olduğunu anlatmaktır.
“Doğrusu sana kesintisiz bir ecir vardır.” (Kalem, 68/3)
Buradaki “Ecr-i gayrî memnun” ifadesinin bildiğimiz kadarıyla üç manası vardır:
1- Kesintisiz, sürekli bir ecir, sürekli bir ücret ve mükâfat. Peygambere ve onun yolunun yolcularına sunulacak mükâfat kesintisiz, sürekli bir mükâfattır.
2- Başa kakıntısız, baş kakıntısı olmayan bir ecir, bir mükâfat demektir.
3- Gayr-i memnun ecir, yani memnuniyetin de ötesinde bir ecir, bir mükâfat demektir. “Tamam ya Rabbi! Yeter ya Rabbi! Daha istemem ya Rabbi!” demenin de ötesinde Rabbimizin vereceği bir mükâfattır.
“Şüphesiz sen büyük bir ahlâka sahipsin.” (Kalem, 68/4)
Rasülullah Efendimize Rabbimizin izafe ettiği bu “Huluk-i Azîm” konusunda farlı şeyler söylenmiştir. Hz. Aişe annemizin ifade buyurduğu üzere: “Rasülullah Efendimizin ahlâkı Kur’an’dı.” (Müslim, “Müsafirin”, 139)Öyleyse bu Huluk-i Azîmin manası Kur’an’dır. Çünkü Allah’ın Rasûlü, onu sadece insanlara tebliğ etmekle, sadece insanlara ulaştırmakla kalmamış, aynı zamanda onu bizzat kendisi yaşamıştır.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız