Sayı : 503   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

İrfan Mektebi

Osman Nuri Topbaş

Felaha Kavuşturan İslam Şahsiyeti

  • 31 Ağustos 2023
  • 435 Görüntülenme
  • 489. Sayı / 2023 Eylül



Cenab-ı Hakk’ın huzurunda olduğunu bilerek, ihsan şuuruyla namaz kılmak, Müslüman şahsiyetinin en mühim ferdî ve dinî esasıdır. Rabbimiz, Hakk’ın huzurunda kıyamda durma şuurunun, Müslüman’ın her saniyesine yayılmasını arzu etmekte, onu her an faydalı şeylerle meşgul olmaya çağırmaktadır.

 

Müslüman; ibadet hayatında huşû, yirmi dört saatinde ciddiyet, malî tasarruflarında titizlik ve beşerî münasebetlerinde iffet hasletleriyle donandığı gibi, insanlarla yürüttüğü bütün muamelelerinde de sözünde durmak, anlaşmalarına, akitlere riayet etmek, emanetlere hıyaneti aklından bile geçirmeden onlara güvenilir insan vasfıyla sahip çıkmak gibi ahlâkî meziyetlere de sahip olmalıdır. Sadakat, güvenilirlik, emin olmak bir Müslüman’ın şahsiyeti, kimliğidir.

 

 

Felâha kavuşmak demek, dünyanın riskler içindeki imtihan şartlarından kurtuluş, bu imtihandan başarıyla çıkış demek… “Müminler muhakkak ki felâha erdi.” (Müminûn, 23/1) ayetindeki müjdeye nail olmak…

Müminler ne ile ve nasıl felâha ererler? Ayetin devamındaki ayet-i kerimeler bu sorunun cevabını, bir Müslüman şahsiyetinin ana esaslarını ortaya koyuyor.

Bir müminin kurtulmasının imandan sonra gelen şartı;

Müminlere felâhı, ebedî kurtuluşu müjdeleyen Müminûn Suresi’nin ilk on ayetinde beş vasıf sayılmaktadır. Bu beş vasıf İslâm şahsiyetinin ayrılmaz mîyârı ve esaslarıdır. Bu vasıfların birincisi huşu ile kılınan namazdır: “Müminler felâh buldu. Onlar ki, namazlarını huşû ile kılarlar.” (Müminûn, 23/1, 2)

Cenab-ı Hak’la dostluğu elde edenler. Namazla kötülükten, çirkinlikten muhafaza olanlar…

Namazlarını beden ve gönül ahengi ile kılanlar… Secdelerde O’na yaklaşanlar.

Cenab-ı Hakk’ın; “Secde et ve yaklaş!” (Alak, 96/19) emrine gönülden uyanlar…

İşte bunlar ebedî felâha kavuşanlar…

Demek ki namazda huşûya ulaşmak; namazı, beden ve kalp ahengi içinde kılabilmek, kurtuluşumuz için zarurî. Bir mümin mutlaka namaz kılmalı ve bu namazı Hakk’ın huzurunda durmanın icap ettirdiği itina ve kalp huzuru ile eda etmeli.

Namazın fıkhî şartı nasıl taharet ve abdest ise, manevi şartı da Cenab-ı Hak ile kalben beraberliktir. Fahr-i Kâinat Efendimiz, namazın bu itina ve iştiyak ile eda edilmesi üzerinde bilhassa dururlardı. Buyururlardı ki: “Namaz gözümün nurudur.” (Nesâî, “İşratü’n-Nisâ”, 1)

“Asr-ı saadette bir şahıs Mescid-i Nebevî’ye geldi ve tâdîl-i erkâna riayet etmeksizin, alelacele, paldır-küldür bir namaz kıldı. Onun bu hâlini gören Peygamber Efendimiz (sav): Dön ve namaz kıl! Çünkü sen namaz kılmış olmadın, buyurdular. Adam gitti tekrar kıldı. Fahr-i Kâinat Efendimiz tekrar; Dön ve namazı doğru kıl! Çünkü sen yine namaz kılmış olmadın, buyurdular. Adam üçüncüde gelip doğrusunu bilmediğini arz ederek, Efendimizden kendisine rızayı ilâhiye uygun namaz kılmayı öğretmesini rica etti. Allah Rasûlü (sav) Efendimiz de ona namazın esaslarını öğrettiler.” (Tirmizî, “Salât”, 110; Ebû Dâvud, “Salât”, 143-144)

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

489. Sayı Eylül 2023