Sayı : 503   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Sana İtikattan Soruyorlar ?

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

İslam'la Tanışmayan Kişilerin Suçu Ne? Niçin Cehenneme Gitsinler?

  • 31 Ağustos 2023
  • 304 Görüntülenme
  • 489. Sayı / 2023 Eylül



İnsan içgüdüsel akıl gücü ile varlık üzerinde düşündüğü zaman kendi imkânları ile her şeyin yaratıcısı, sahibi ve koruyucusu olan mutlak bir varlık fikrine ulaşabilir. Eğer insan ergenlik çağına geldiği halde aklını kullanabilme becerisi göstermiyorsa, kendi kendine haksızlık yapıyor demektir. Nitekim Kur’an’da aklını kullanmayanlar şöyle kınanmıştır: “Onlar, sağır, dilsiz ve kördürler. Zira akıllarını kullanmazlar.” (Bakara, 2/171)

 

İnsan önyargı bağlarından kurtulduğu takdirde aklını kullanarak elindeki akıllı telefon sayesinde bile Yüce Allah’ın bilgisine ulaşabilir. Çünkü modern iletişim teknolojileri bilgiye erişmede mesafeleri ortadan kaldırmıştır. Tevhidin tarihinde son din İslam olup, İslam’dan başka din arayanlardan bu kabul edilmeyecektir.

 

“Müslümanlara göre tek din İslâm’dır. Yeryüzündeki diğer herkes kâfir ve cehenneme gidecektir. Peki, ömrü boyunca hiç İslam’la tanışmayan kişilerin ne suçu var? Adam, Afrika’da doğmuş anne ve babası Hıristiyan veya putperest bunun suçu ne?”

İnsanda yeme-içme, korunma içgüdüleri gibi inanma içgüdüsü de vardır. Bütün bunlar doğuştan gelir. Her bir içgüdü insan hayatının; çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık dönemi gibi her bir evresinde kendisini gösterir. Her insanda inanmak fıtrî olup insanın doğasında vardır. Buna inanç geni denir. Biyolojide gen bir kalıtım birimidir. Nasıl ki gen, anne ve babadan çocuklarına geçen belirli bir karakteristiği taşıyan biyolojik bir birim ise, tıpkı bunun gibi inanç geni de Hz. Âdem’den itibaren insandan insana geçişkenliğini sürdüren bir kalıtım birimidir. İnsan ya bu inanç genini gönüllü olarak kabullenir mümin diye isimlendirilir ya da değişik sâiklerle üzerini örter kâfir diye vasıflandırılır. Bütün bunlar insanın hürriyeti ile ilgilidir.

İnsan inanma şuuruna aklın gelişimine paralel olarak ulaşır. İslam’da dini sorumluluğun ilk şartlarından birisi; iyi ve kötüyü, faydalı ve zararlıyı, iman ve küfrü, günah ve sevabı birbirinden ayıracak akla sahip olmaktır. İslam’da insanı mükellef kılan bu gelişmiş akıl gücüdür. Dini bir kavram olan “akıl” sözcüğünün temel anlamları; “bağlamak, tutmak ve korumak”tır. (İsfehânî, Râgıb, el-Müfredât fî Garîbi’l-Kur’an, İstanbul, 1986, s. 511-12) Kur’an’a göre akıllı kimse demek, gerçek anlamda aklını kullanarak Allah’a bağlanan ve O’nunla bağ kuran kimse, demektir. (Bkz. Yunus, 10/100; Haşr, 59/14) İnsanda doğuştan mevcut olan bu ruhî güç, ana rahminde cenin iken oluşmaya başlar, çocukluk çağından ergenlik çağına kadar gelişir ve gittikçe olgunlaşır. Bu açıdan Gazâlî, aklı, “nur” olarak tanımlamıştır. İnsanda bu nur, temyiz çağında parlamaya başlar, aklın gelişim süreci kırk yaşına kadar devam eder, artık bu yaşta akıl kemâle erer. (Bkz. Gazâlî, Ebû Hâmid Muhammed, Şerefu’l-Akl ve Mâhiyetuhu, Beyrut, 1986. s. 567) Ahkâf Suresi’nin 15. ayetine istinat edildiğini sandığımız bu görüş, zekânın gelişimi konusunda modern yaklaşımlarla da uyuşmaktadır. Bu sebeple akıl, bilgi üreten bir güç, bu güçle elde edilen bilgiye de akıl denilir. İnsan içgüdüsel akıl gücü ile varlık üzerinde düşündüğü zaman kendi imkânları ile her şeyin yaratıcısı, sahibi ve koruyucusu olan mutlak bir varlık fikrine ulaşabilir. Eğer insan ergenlik çağına geldiği halde aklını kullanabilme becerisi göstermiyorsa, kendi kendine haksızlık yapıyor demektir. Nitekim Kur’an’da aklını kullanmayanlar şöyle kınanmıştır:“Onlar, sağır, dilsiz ve kördürler. Zira akıllarını kullanmazlar.” (Bakara, 2/171)

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

489. Sayı Eylül 2023