Sahip olduğumuz tüm bu duyular, Yüce Allah’ın eşsiz nimetlerindendir. Nimet ise şükrü gerektirir. Gerçek anlamda şükredebilmek için, nimeti fark etmek, nimetin asıl sahibi olarak Yüce Allah’ı bilmek, nimeti emanet olarak bilip zarar veren şeylerden onları korumak, nimeti O’nun ölçüleri doğrultusunda kullanmak lazımdır.
Yüce Yaratıcı, duyuları insana yerli yerinde şuurlu bir biçimde kullansın diye vermiştir. Görme, işitme, söyleme, anlama, inanma duyusu olan göz, kulak, dil, akıl, kalp, bunların hepsi… Gerçeği görme, gerçeği duyma, gerçeği söyleme, gerçeği kavrama ve gerçeğe inanma yolunda kullanılırsa amacına uygun kullanılmış olur. Aksi takdirde bunların hepsi sahibi için vebaldir. Zira her organ yapıp ettiklerinden sorumludur.
مَثَلُ الْفَرِيقَيْنِ كَالْأَعْمَى وَالْأَصَمِّ وَالْبَصِيرِ وَالسَّمِيعِ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلًا أَفَلَا تَذَكَّرُونَ
“Bu iki zümrenin durumu, kör ve sağır kimse ile gören ve işiten kimsenin durumuna benzer. Durumları hiç eşit olabilir mi? İbret almıyor musunuz?” (Hûd, 11/24)
Hayat düsturumuz Kur’ân, muhataplar kendilerini test etsinler, nerede duracaklarını bilsinler ve saflarını belirlesinler diye,çoğu zaman iki kutbu mukayeseli bir şekilde anlatır. İnsanlık tarih sahnesinde olduğu gibi, Kur’an ayetlerinde de iyiler-kötüler, cennetlikler-cehennemlikler sürekli birbirleriyle savaş halindedir. İşte Kur’an’ın o çarpıcı ve eşsiz anlatımlarından biri:
“Yalan söyleyerek Allah'a iftira edenden daha zalim kim vardır? İşte bunlar Rablerine götürülürler ve şahitler: Rablerine yalan söyleyenler bunlardır, derler. Bilin ki Allah'ın laneti haksızlık yapanlaradır. Bunlar Allah'ın yolundan alıkoyarlar ve o yolu eğriltmeye çalışırlar; işte onlar ahireti inkâr edenlerdir. Bunlar yeryüzünde Allah'ı aciz bırakamazlar. Allah'tan başka kendilerini kurtaracak dostları da yoktur. Azap onlara kat kat verilir; işitemezler ve göremezlerdi. İşte bunlar kendilerine yazık edenlerdir. Uydurdukları putlar da onlardan uzaklaşıp kaybolmuştur. Ahirette en çok kayba uğrayacaklar şüphesiz bunlardır. Doğrusu inanan, yararlı iş yapanlar, içtenlik ve gönül huzuruyla Rablerine boyun eğenler, işte onlar cennetliklerdir; orada temellidirler. Bu iki zümrenin durumu, kör ve sağır kimse ile gören ve işiten kimsenin durumuna benzer. Durumları hiç eşit olabilir mi? İbret almıyor musunuz? (Hûd, 11/18-24)
Ayetlerde şeytanın taraftarlarının öncelikle şu özellikleri sayılmıştır: Allah’a yalan isnat eden, Allah adına din uyduran, Yüce Allah’ın söylemediğini O’na isnat ederek söyleyen, O’na söyletmeye çalışanlar. Hakkı batıla karıştırdıklarından, hakkı yerli yerine koymadıklarından zulmedenler. Allah yolundan alıkoymaya çalışanlar. O’nun dosdoğru yolunu bozmaya, eğriltmeye çalışanlar. Ahirete inanmayanlar. Hakikati işitemeyen ve göremeyenler. Bu ayetleri okuyanlar, kendilerini bu sayılanlara göre test etmeli, bu özelliklerden şiddetle uzak durmaya gayret etmelidirler.
Öte yanda Hakkın taraftarları, iman eden, salih amel işleyen, Rablerinin hükmüne boyun eğenler olarak tanıtılmıştır. Dünyada izzeti, ahirette cenneti isteyen kimse, bu özelliklerle kendisini test etmeli ve ayette sayılan bu üç özelliğe sahip olma gayret ve çabası içerisinde olmalıdır. Gerçek anlamda iman, imanın gereği salih amel ve her konuda Rabbin emrine/hükmüne içtenlikle boyun eğen kimselerden olmaya çalışmalıdır.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız