İşgalcilerin yöntemleri soykırım olduğundan saldırılarında da mümkün olduğu kadar çok sayıda can kaybına ve maddi hasara yol açmayı amaç ediniyorlardı. Olayın bir soykırım olduğunun bütün insan hakları kuruluşları tarafından dile getirilmesine rağmen ABD’nin ve Avrupa’nın açıktan desteği hâkim sistemlerin tavrını etkiledi ve uluslararası düzeyde siyonist işgal rejiminin vahşi tutumunun önüne geçebilecek ciddi bir girişimde bulunulmadı. Bu tutum ise işgal rejiminin iyice arsızlaşmasına ve vahşette sınır tanımayan aşırı saldırgan bir tutum sergilemesine fırsat verdi.
Direnişin kararlı mücadelesi karşısında işgal güçleri aslında resmi açıklamalarda ibraz edilenden ve hatta tahminlerde dile getirilenlerden daha fazla kayıp vermiştir. Siyonistlere ait bazı basın kaynaklarında en az iki bin askerin kalıcı sakatlığa maruz kaldığının bunun iki katından fazla da yaralanan olduğunun tahmin edildiğinin açığa vurulması her şeyden önce yaralı sayısı konusunda işgal ordusunun resmi açıklamalarında verdiği rakamlarla gerçek sayılar arasında çok büyük bir çelişki olduğunu gözler önüne seriyordu.
2023 yılında sadece İslam dünyasında değil bütün dünyada gündeme damgasını vuran hadise Gazze’de yaşanan gelişmeler oldu. Biz de bu ayki yazımızda Gazze’deki hadiseleri genel çerçevesiyle özet bir şekilde değerlendirmek istiyoruz.
Gazze’de yeni dönemle ilgili hadiseler İslami Direniş Hareketi (Hamas)’ın askeri kanadı durumundaki İzzettin Kassam Tugayları’na mensup mücahitlerin Gazze Şeridi çevresindeki İsrail askeri merkezlerine ve Yahudi yerleşim merkezlerine baskın düzenleyerek işgalcilerden yüzlerce kişiyi esir almalarıyla başladı. Esir alınanların büyük çoğunluğunu askeri merkezlerde görev yapan askerler ve istihbarat görevlileri oluşturuyordu. Bazıları da çevredeki yerleşim merkezlerinde ikamet eden ya da çalışan yerleşimcilerden veya yine aynı yerleşim merkezlerinde istihdam edilen yabancılardan oluşuyordu.
Kassam Tugayları’nın bu baskını düzenlemekteki amacı İsrail zindanlarında tutulan esirlerin serbest bırakılmasını, Filistin’in Batı Yaka bölgesinde kesintisiz bir şekilde sürdürülen siyonist şiddet ve terörün durdurulmasını, Mescidi Aksa’yı bir Yahudi mabedine dönüştürme amaçlı baskınlara ve şiddet olaylarına son verilmesini sağlamaktı. Çünkü aşırı ırkçı siyonist görüşleriyle öne çıkan Netanyahu hükümetinin özellikle Kudüs ve Batı Yaka bölgesinde şiddete dayalı baskı faaliyetleri ve Mescidi Aksa’ya yönelen tehditleri her geçen gün artıyordu.
Kassam Tugayları’nın baskınlarında aynı zamanda bazı askeri merkezlerinde silahlı çatışmalar meydana geldi ve işgal güçlerinden birçok kişi öldürüldü. Ayrıca işgal ordusunun olaylara hava saldırılarıyla müdahale etmesi sırasında da baskın düzenlenen bölgelerde yerleşimcilerden çok sayıda öldürülen oldu. İşgal rejimi başlangıçta onların da Filistinli mücahitler tarafından öldürüldüğü iddiasında bulundu. Ancak onların büyük bir kısmının işgal ordusunun yaptığı hava saldırıları yüzünden öldürüldüğü ortaya çıktı. İşgal ordusunun bu saldırıları esir alınan vatandaşlarının ve askerlerinin, ileride başına dert olmaması ve Gazze’ye yönelik geniş çaplı bir saldırısına karşı engel oluşturmamaları için kasıtlı bir şekilde düzenlemiş olabileceği yönünde de yorumlar yapıldı. Çünkü işgal rejiminin Hannibal Protokolü adı verilen ve bu türden saldırılara müsaade eden bir düzenlemesi vardı. Zaten sonrasında Gazze tarafında kendi esirlerinin bulunmasına rağmen onların da hayatlarını kaybetmelerini göze alarak bölgeye çok geniş çaplı hava saldırıları düzenlemesi bu protokolü devreye sokması olarak yorumlanmıştır.
İşgal rejiminin 75 yıldan beri Filistin halkına yaptığı zulüm, şiddet, gasp ve terörü tamamen “normalleştiren”, Gazze’de 7 Ekim’de yapılan operasyonu Batı Yaka bölgesinde her gece onlarca noktaya yönelik olarak ve üstelik son derece insanlık dışı yöntemlerle gerçekleştiren siyonist işgal güçlerinin haksızlıklarına itiraz etmeyen küresel güçler bu zulmün bitmesi için yapılan bir harekâtı kabullenmek ve böyle bir olayı hazırlayan sebepleri görmek istemedi.
Bu olaydan sonra, direniş tarafıyla esir takası pazarlığına razı olması durumunda bunun Filistin direnişinin bileğini iyice güçlendireceğini ve siyonist işgal rejiminin geleceği hakkında ciddi bir tehdit oluşturacağını düşünen Netanyahu hükümeti, aynı şeyi düşünen ABD’nin destek ve yardımlarıyla Gazze’yi önce hava saldırılarıyla sarsmak için askeri operasyona başvurma yoluna gitti.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız