Sayı : 503   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Hususi Fikirler

Mustafa Çelik

İsrailoğullarının Yahudileşme Süreci

  • 01 Ocak 2024
  • 267 Görüntülenme
  • 493. Sayı / 2024 Ocak



Sorumluluk, her taşın altında Yahudi aramayı değil, her başın içinde bir Yahudileşme aramayı gerektirir. Kendi günahlarını bir keçiye yükleyip onu çöle ölüme göndermek, Yahudileşme geleneğidir. Müslüman günahını itiraf edip tövbe eder, Yahudileşen günahını itiraf etmez, günahında ısrar eder.

 

 

Yahudileşme, “iman bağıyla” inşa edilen soyu, “kan bağı”na indirgeme eğilimidir. Yahudiler, herkese ait olan hakikati, kendi kavimlerine özgü hale getirerek, hakikat üzerinde tekel oluşturdular. Hz. Musa (as)’ın tebliğ ettiğini tüm insanlık hak ediyorken, hakikati sadece Yahudi ırkının tekeline alarak, hakikat üzerinden kendilerine bir ayrıcalık sağladılar. Hakikate teslim olunur, hakikat teslim alınmaz. Kendi ırkını bütün ırklardan üstün olduğuna inanan ve bunu savunanlardan beri olamayanların yaşadıkları süreç bir Yahudileşme sürecidir.

 

 

 

Kur’an’da kırk bir yerde geçen Benî İsrâil terkibi, Hz. Yakub’un çocukları ve onların soyundan gelenleri, Hz. Musa’nın ve Hz. İsa’nın kavmi gibi geçmişte yaşamış insanların yanı sıra Hz. Muhammed (sav) zamanında başta Medine olmak üzere Arap yarımadasında yaşayan Yahudileri de ifade etmektedir. İsrâil, Hz. Yakub'un lakabıdır. Hz. Yakub'un on iki oğlunun soyundan gelenlere Benî İsrâil/İsrâil oğulları denilir. “Benî İsrâil” ifadesi, Kur'an-ı Kerim'de 41 yerde geçer. Kur'an'da Benî İsrâil'in Yahudileşme sürecini anlatan ayetlerin sayısı ise 712'dir. Benî İsrâil'den bahseden bu 712 ayet, Kur'an'ın tamamı göz önüne alındığında kategorik olarak bakılınca, yani sadece isim olarak geçtiği ayetler sayılınca, İsrailoğulları Kur’an gündeminin yaklaşık %12’sini oluşturur. Kur’an’ın sadece Yahudi ırkına değil, tüm insanlığa hitap ettiği hatırlanınca, İsrailoğulları bağlamında anlatılan “Yahudileşme”nin insanlığın sorunu olduğunu anlamakta zorlanmayız. İsrâil kelimesi, iki âyette (Bkz.Âl-i İmran, 3/93; Meryem, 19/58) şahıs ismi olarak Hz. Yakub için kullanılır. Benî İsrâil de Kur'an'da Yakub oğulları anlamında Yahudiler için kullanılmaktadır. Kur'an-ı Ketim'de İsrailoğullarına bu kadar fazla yer verilmesinin sebebi, bu ümmeti gelecekte bekleyen "Yahudileşme tehlikesi” ne dikkat çekmek, Muhammed ümmetini Yahudileşme tehlikesinden korumaktır. Bunca ayeti, sadece tarihte yaşamış bir kavmin hikâyesi olarak görmek, Mekke müşriklerinin Kur'an'a yaklaşımı olan "eskilerin masalları" mantığını benimsemekten başka bir manaya gelmez.

Kur’an’da “İsrailoğulları”/ “Beni İsrail” diye bahsedilen kavim, Hazreti Musa (as)’a tâbi olan dönem Müslümanlarıdır. O dönem Müslümanlarının sorunu olan Yahudileşme şu halde bu dönem Müslümanlarının da sorunudur. Sorumluluk, her taşın altında Yahudi aramayı değil, her başın içinde bir Yahudileşme aramayı gerektirir. Kendi günahlarını bir keçiye yükleyip onu çöle ölüme göndermek, Yahudileşme geleneğidir. Müslüman günahını itiraf edip tövbe eder, Yahudileşen günahını itiraf etmez, günahında ısrar eder.

“Benî İsrâil/İsrâiloğulları”, “İbrânî” ve “Yahudi” kelimeleri, çoğu zaman, birbirlerinin yerine kullanılmakta ve hepsi de aynı çağrışımı yapmaktadırlar. İsrâil ismi, “gece yolculuk yapmak” ve “Allah'ın kulu” anlamına gelmektedir. Günümüzdeki Tevrât'tan yola çıkarak İsrâil kelimesine verilen bir başka anlam ise, savaşan ilah veyahut Allah’a karşı kuvvetli demektir. Muharref Tevrat'ta, Hz. Yakub'un Allah ile güreşip (hâşâ) onu yendiği(!) için bu adı aldığı anlatılmaktadır. (Bkz.Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 32/28; 45/9-18; Hoşea 26/5-6) Kendilerine Allah tarafından gönderilen hak din İslâm'ı değiştirip Yahudileşenlerin, mukaddes kitaplarına ve Allah'a en ağır iftiralar atmasına bir örnek de “İsrâil” kelimesine verdikleri bu anlam olsa gerektir. “İsrâil” kelimesine yakıştırdıkları bu anlamla, kendi soylarını yüceltmek için “İlah” larını bile küçülttükleri, onu sıradan bir insan gibi gördükleri ve bir peygamberine gücünün yetmediği, bir insanı güreşte yenemeyen âciz bir varlık gibi algıladıkları olanca çirkinliğiyle sırıtmaktadır. Kudüs'ü işgal edip o kutsal topraklarda devamlı Müslüman kanı akıtan işgalci ve talancı Siyonist rejimine ve o topraklara da, bilindiği gibi İsrâil adı uygun görülmüştür. Bununla demek istiyorlar ki; “Biz İsrail’iz, yani Allah ile savaşan ve Allah’ın kendisini yenemediği İsrail. Allah’ın yenemediği kavmi başka toplumlar hiç yenemez.” Bu küstah terör örgütü ve bağlıları böyle düşünmektedirler. “Yenilmez ordu” ifadesi de bu küstah anlayışın bir uzantısıdır.

Hz. Ömer (ra)’ın, Selahaddin Eyyubi (ra) fethettikleri Kudüs’ün tekraren esarete düşmesi, Müslümanların Yahudileşme tehlikesinin içine düşmelerinden sonraya tekabül eder. Müslümanlardaki Yahudileşme süreci durdurulmadan Kudüs’ün esaretten kurtulması mümkün değildir. Bir yerde Yahudilerin Tevrat’la kurdukları ilişki Müslümanların Kur’an’la kurdukları ilişkinin modeli olmuşsa, orada Yahudileşme tehlikesi zuhur etmiş demektir.

Yahudileşen İsrailoğullarını model alan Müslümanlar, Kur’an’ın materyalini yücelttiler, anlamını ötelediler; kâğıdını el üstünde tuttular, mesajını göz ardı ettiler. Yahudiler Tevrat’ı “altın kutu” (tâbut) içine koyarak, baş üstünde taşıyarak yüceltirken, Müslümanlar da Yahudileşen İsrailoğullarının yaptığını yaparak Kur’an’ın sadece lafzını, sesini, telaffuzunu, ezberlenmesini, kâğıdını yücelttiler. Böylece Kur’an hayat teklif eden, anlamayı hak eden diri kaynak olmaktan çıktı ve nesneleşti. Oysaki Kur'an öznedir nesne olamaz. Kur’an’a nesne muamelesi yapanlar, Yahudileşme sürecini yaşayanlardır.

Cuma Suresi’ndeki “Tevrat’la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir.” (Cuma, 62/5) uyarı, Yahudileri değil Müslümanları ilgilendirir. Cuma Suresi ve Furkan Suresi’ndeki ayetler, özne olan Kur’an’ın nesneleştirilmesine dikkat çeker. Kur’an'ı özne olmaktan çıkarıp nesneleştirmek, tamamen bir Yahudileşme alâmetidir.

“Tevrat’la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah’ın ayetlerini inkâr eden topluluğun hâli ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.” (Cuma, 62/5)

“Peygamber: Ey Rabbim! Kavmim şu Kur’an’ı terk edilmiş bir şey hâline getirdi, dedi.” (Furkan, 25/30)

Ayettin orijinalindeki “mehcûr” kelimesi bir şeyden mahrum olmayı değil, yanı başında olduğu halde ona sırt dönmeyi, ondan başkasına gitmeyi ve kaçmayı ifade eder. Cuma Suresi 5. ayetin mesajı da bu yöndedir: “Tevrat’ı taşıma sorumluluğu kendilerine verilip de sorumluluğunun gereğini yerine getirmeyenlerin durumu, kitaplar yüklenmiş (fakat sırtındakinin değerinden haberi olmayan) eşeğin durumu gibidir.” (Cuma, 62/5)

Kur’an’la yönetilmeyen ve Kur’an ile yönetilmek için çaba ve gayret göstermeyen Müslüman bir toplumun Yahudileşme tehlikesinden kendini koruması mümkün değildir. Ferd, aile, cemiyet ve devlet seviyesinde Kur’an ile yönetilmeyi gereksiz ve yetersiz görenler, Yahudileşenlerden sayılırlar. Onların akıbeti, İsrailoğullarının akıbetidir. Ulemasını ve şühedasını bulmuş bir ümmet, Yahudilere ve Yahudileşmeye yenilmez. Şehid Abdullah Azam (ra) der ki: “İslâm ümmetinin iki unsura ihtiyacı vardır. Birincisi ulemanın mürekkebi, ikincisi şühedanın kanıdır.”

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

493. Sayı Ocak 2024