Sözlükte kıssa, birinin izini sürerek arkasından gitmek ve bir sözü birine açıklamak demektir. Kıssa sözcüğünün hikâye anlamında olmadığına dikkat etmek gerekir. Kur’an kıssaları, ibret alınmak üzere anlatılan, tarihî gerçeklik ve doğruluk niteliği taşıyan olaylardır. Bir terim olarak kıssa, geçmiş kavimlere ait olaylar üzerinde dikkatleri yoğunlaştırarak insanı ders almak üzere derin tefekküre yönelten bir olgudur. Kur’an, insanı eğitirken anlatım üslubunu zenginleştiren ve soyut gerçeklerin anlaşılmasını kolaylaştıran kıssaları bir metot olarak çok kullanmıştır. Bütün kıssalarda tema, Allah merkezlidir ve bütün Peygamberlerin İslam’ı tebliğ ettiğini bildirmektedir. Kıssalar, geçmişten ders almak isteyenlere öğüt verirler. Öte yandan onların bir gayesi de Hz. Muhammed (sav)’in nübüvvetini ispat etmektir. Çünkü Peygamberimiz bu kıssaları okumadığı, tahsil etmediği halde onları doğru bir tarzda anlatması vahiy yoluyla aldığının bir delilidir. Kıssalar iç ve dış dünyasında buhrana düşen insanlara kurtuluş yollarını göstermeyi ve yeri geldikçe onları teselli etmeyi hedef alır. Yusuf suresindeki kıssa ile vefa, sadakat, pişmanlık, yardımlaşma, çözüm, siyaset, adalet gibi ahlaki hususlar anlatılır. Bu nedenle kıssalar Peygamberimiz ve müminlere meşakkatlere direnmelerini telkin eder ve onları teselli eder. Müminleri imanda sebat etmeye ve kendilerine güvenmeye yönlendirir. Allah’ın müminlere olan lütuf ve bağışını, müstahak olanlara cezasını canlı tablolar hâlinde açıklar. Kıssalar tarihî gerçeklerdir. İnsana, tarihî olaylar üzerinden dinî bilinç kazandırır. Kur’an kıssaların ibretlik, ahlaki ve eğitici yönlerini taze tutar. O, kıssayı hangi maksatla zikretmek istiyorsa olayın sadece o kadarını verir. Kıssalar arasında, önceki peygamber ve milletlere dair kıssalar daha fazladır. Anlatım tarzı bakımından Kur’an kıssaları, Hz. Yusuf (as)’ın rüyası gibi okuyucuyu meraklandıran bir girişle başlamıştır. Önemli sahnelerde temsili anlatım tercih edilmiş; olaylar, canlı ve hareketli tasvirlerle anlatılmıştır. Mekkî surelerin kıssaları sert ve özlü üslupla verilmiştir. Medenî surelerin kıssalarında ise geniş açıklama ve yumuşak ifadeler hâkimdir. Kur’an-ı Kerim bazı kıssaları önemlerine binaen tekrar ederek kalplerde yer etmesini amaçlamıştır. Böylece dinin tebliği farklı üsluplarla tekrarlanmış ve Kur’an’ın belagati ortaya konulmuştur.
Kur’an’ın bizlere en uzun ve en çok anlattığı kıssa Hz. Musa (as) ve İsrailoğullarının kıssasıdır. Kur’an-ı Kerim’de Hz. Musa (as)’dan 34 surede 136 defa bahsedilir. Kur’an-ı Kerim’de Yahudileri tanımlamak için "Benî İsrail", "hûd", "hâdû" ve "Yehûd" kelimeleri kullanılır. Kur’an’da iki kez geçen "İsrail" terimiyle Hz. Yakub kastedilir. (Bkz.Âli İmrân, 3/93; Meryem, 19/58) Benî İsrail kavramı ise kırk bir yerde geçer ve Hz. Yakub’un soyundan gelenleri ifade eder. İsrailoğulları ismi çoğunlukla Mekkî surelerde ve genellikle İslam öncesi dönemde yaşanan olayların anlatıldığı ayetlerde geçer. "Yahudi" kelimesi ise Medenî surelerde yer alır ve genellikle Hz. Muhammed (sav) Dönemi'nde yaşayan ve Kur’an’ın da muhatabı olan Yahudiler için kullanılır.
Başlangıçtan günümüze Yahudileri tanımlamak için İbrani, İsrail/İsrailoğulları gibi isimler kullanılır. Musevi terimi Osmanlı'nın son dönemlerinden itibaren, Türkçe'de Yahudileri ifade etmek için kullanılmaya başlanmıştır. Türkiye'de yaşayan Yahudiler kendilerini Musevi olarak tanımlarlar. Yahudi teriminin kamuoyunda olumsuz bir anlam kazanması nedeniyle bu isimlendirmenin Yahudiler tarafından tercih edilmiş olması mümkündür. Yahudi imajının olumsuz çağrışımına karşı Hz. Musa (as)’ın dinine bağlı, yolundan giden anlamlarına gelen Musevi terimi kullanılmaya başlanmıştır.
Tevrat’a göre İsrailoğulları Mısır’da kısa bir refah döneminin ardından köleleştirilmiştir. Onları Firavun’un zulmünden (kölelikten) Hz. Musa kurtarmıştır. İsrailoğulları’nın, Hz. Musa önderliğinde Mısır’dan çıkarılıp mucizevî biçimde Kızıldeniz’den geçirilmeleri, daha sonra Sina Dağı'na ulaştırılıp burada Tanrı ile ahitleşmeleri İsrailoğulları tarihinde dönüm noktasıdır. (Bkz. Çıkış, 5-19. Bölümler)
Tevrat’ta süt ve bal ülkesi olarak anlatılan ve yeryüzünün merkezinde bulunduğuna inanılan Filistin toprakları, Tanrı’nın kutsallığının ve hükümranlığının doğrudan tecelli ettiği bölgeyi ifade eder. Yahudilere göre burada yer alan Kudüs, krallığın merkezi ve mabedin inşa edildiği yer olması nedeniyle kutsal kabul edilmiştir. Bu sebeple Kudüs ve onun merkezinde bulunan mabed bölgesi, kutsallığın doruğa ulaştığı mekânlar olarak görülür.
Bugün yeryüzünün birçok bölgesinde özellikle de İslam coğrafyasında yaşanmakta olan acıların, akıtılan kanın, yapılan zulümlerin ve akan gözyaşlarının gerçek faili Yahudiler ve kendilerini Yahudilere köleliğe adayanlardır. 7 Ekim’den bu tarafa Gazze’de yaşananlar bizleri bir kez daha Yahudileri doğru bir şekilde tanımaya yönlendirdi. Bu vesile ile sizlerin huzuruna “Kur’an ve Sünnet Penceresinden Yahudiler” dosyasıyla çıkıyoruz.
Makaleleri ile elinizde, gönlünüzde ve gündeminizde olmamıza vesile olan değerli yazarlarımıza teşekkürlerimizi arz ediyoruz. Siz vefalı ve fedakâr okurlarımızı dergimizi baştan sona okumaya davet ediyoruz.
Bir sonraki sayımızda buluşmak duasıyla Allah’a emanet olunuz…