Filistin'de ateşkes sağlanmasının Filistin halkının ve direnişinin kararlı tutumuyla mümkün olduğunu, dolayısıyla bunun direniş açısından bir yenilgi olmadığını belirtmemiz gerekir. Ancak asıl önemli olan ateşkes sağlandıktan sonra başlayan süreçle ilgilidir. Çünkü ateşkesin sürdürülmesi ve işgal rejiminin ateşkese uymaya zorlanması belki daha büyük bir duyarlılığı ve çabayı gerektirmektedir.
Filistin'in Gazze bölgesinde, siyonist işgal güçleri iki yıl süren soykırım savaşından sonra bir ateşkese razı olmak zorunda kaldılar. Hadisenin ateşkese kadarki kısmı hakkında daha önce muhtelif yazılar yazdığımızdan burada aynı bilgileri tekrar etmeye gerek görmüyoruz. Ayrıca olayın asıl önemli boyutu ateşkes sonrasıyla ilgili duyarlılık oluşturmaktadır. O yüzden ateşkes süreci, ateşkesin mahiyeti, sürdürülmesi için siyonist işgal rejimine baskı yapılmasının önemi ve özellikle bu süreçte Filistin davası yararına yapmamız gerekenler hakkında özet bilgiler vermeye çalışacağız.
En başta şunu belirtelim ki Filistin topraklarında siyonist işgalin gayri meşru olması sebebiyle bu işgale karşı Filistin halkının ve onu temsil eden direniş güçlerinin mücadelesi haklı ve meşru bir mücadeledir. Gayri meşru olan siyonist işgal rejimi ve onun başvurduğu uygulamalardır. Bundan dolayıdır ki savaşın ahlâkına, hukukuna ve kurallarına riayet etmeden masum insanları katlederek baskın çıkmaya çalışanlar da siyonist işgalcilerdir.
Bununla birlikte ateşkesi isteyen taraf Filistin direnişiydi. Dolayısıyla esas itibariyle ateşkesin sağlanmasıyla Filistin halkının ve direnişinin istediği gerçekleşmiş oldu.
Siyonist işgal rejimi ile onun arkasında duran ABD ve Batı emperyalizminin istediği Filistin direnişinin ve Gazze'de yaşayan Filistinlilerin şartsız bir şekilde teslim olmaları, kendilerine dayatılanları hiçbir pazarlık yapmadan kabul etmeleriydi. Eğer ki bunu başarabilselerdi yani Filistin direnişini ve Gazze ahalisini beyaz bayrak kaldırmaya zorlayabilselerdi herhangi bir ateşkes planı üzerinde düşünmeyecek ve pazarlığa oturmayı da kabul etmeyeceklerdi. Dolayısıyla onlar ateşkesi isteyerek değil mecbur kaldıkları için kabul etmişlerdir.
Bunun en önemli sebebi savaşın uzayıp gitmesinin siyonist işgal rejimi ve ordusu açısından da oldukça yıpratıcı olmasıdır. Siyonist işgal rejiminin kuruluşundan bu yana girdikleri savaşların hiçbiri onlar için bu kadar büyük bir kayba ve sarsıntıya neden olmamıştı. O yüzden gerçek kayıplarını özenle gizlemeyi tercih etmişlerdir. Ancak hastane kayıtlarına, mezarlık kayıtlarına, asker ailelerinin şikâyetlerine ve benzeri kaynaklara dayandırılan gayri resmi bilgiler işgal ordusunun kayıplarının resmi açıklamalarda verilen rakamların çok üstünde olduğunu gözler önüne seriyordu.
Bunun yanı sıra, yaşanan istikrarsızlık, ekonomik çöküş, güven sorunu ve benzeri problemler siyonist toplumdaki sıkıntıların günden güne büyümesine ve işgal hükümetine yönelik tepkilerin artmasına neden oldu. Bu tepkiler tabii ki siyonist toplumun, Gazze'deki katliama karşı bir insani tavrından değil işgal hükümetinin savaşta ısrarlı davranmasının kendilerine yönelik olumsuz yansımalarından kaynaklanıyordu.
Göz ardı edilmemesi gereken bir husus da savaşın ABD ekonomisine olan maliyetidir. Çünkü savaşın bütün maddi külfetini ABD üstlenmişti ve bunun ona yüklediği yük tahmin edilenden çok fazlaydı.
Bu arada uluslararası alanda gittikçe yaygınlaşan kitlesel tepkiler ve ablukanın yarılması için arka arkaya filolar oluşturulması da işgal hükümetine arka çıkan Avrupa ülkelerini, dolaylı olarak da işgal rejimini ve ona sınırsız destek veren ABD'yi endişelendiriyordu
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız



















