, Fahri Altunkaynak
Sayı : 515   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Fıkıh Köşesi

Fahri Altunkaynak

  • 31 Ekim 2025
  • 66 Görüntülenme
  • 515. Sayı / 2025 Kasım
Yazarın Diğer Yazıları
Fahri Altunkaynak
Tüm Yazı Arşivi



Dövme yaptırmak dinimizce yasaklanmış olmakla birlikte cilt üzerinde bir tabaka oluşturmayan dövmeler abdest ve gusle engel değildir. Fakat deri üzerine yapılarak suyun temasını engelleyen bir tabaka oluşturan dövmeler abdest ve gusle mâni olacağından namaza da engel teşkil eder. Daha önce yapılmış olup deri üzerinde tabaka oluşturmuş ve çıkarılması da mümkün olmayan dövmeler ise artık deri hükmünü almış olur. Dolayısıyla bu durumda kılınan namaz geçerlidir.

Cenaze namazına katılan kadınların bir zorunluluk olmadıkça erkeklerle aynı safta bulunmaları uygun görülmemiştir. Bu itibarla kadınların, hangi namaz olursa olsun, erkeklerle birlikte namaz kıldıkları takdirde, erkeklerin arkasında durmaları gerekir. Nitekim Hz. Peygamber (sav), namaz saflarını önce erkekler, sonra erkek çocuklar, en arkada da kadınlar olmak üzere düzenlemiştir.

1- Tek başına (münferit) namaz kılan bir kimse, sessiz okunması gereken namazlarda kıraati sesli yaparsa sehiv secdesi gerekir mi?

Tek başına namaz kılarken öğle ve ikindi namazları ile gündüz kılınan sünnet namazlarda gizli okumak yani kendisi işitebilecek derecede diliyle telaffuz etmek gerekir. Ancak tercih edilen görüşe göre tek başına namaz kılarken gizli okunması gereken yerde açıktan okumak mekruh olmakla birlikte bu durum sehiv secdesi gerektirmez. Cemaatle kılınan namazlarda ise imamın sesli okuması gereken yerde sessiz okuması veya sessiz okuması gereken yerde sesli okuması sehiv secdesini gerektirir. (Bkz.İbn Âbidîn, Reddü'l-muhtâr, 2/81; Bilmen, İlmihâl, 194) Sesli ya da sessiz okuma hatasında sehiv secdesini gerektiren miktar, namazın sahih olması için gereken asgari kıraat miktarıdır.

2- Ölen eşin vücuduna bakmanın ve cenazesini yıkamanın hükmü nedir?

Kadının ölen kocasını yıkayabileceği konusunda İslâm âlimleri arasında icma vardır. Kocanın ölen eşini yıkaması hususuna gelince;

Hanefîlere göre eşlerden herhangi birisi vefat ettiğinde aralarındaki nikâh bağı sona erer. Ancak eşlerin birbirine bakma ve birbirini yıkaması meselesinde kadınla erkeğin durumunu farklı değerlendirmişlerdir. Şöyle ki; ölüm iddeti bekleyen kadının, kocasının bedenine bakmasını ve onu yıkamasını caiz görmüşler; erkeğin ise ölen hanımının sadece ellerine ve yüzüne bakabileceğini, fakat onu yıkayamayacağını ifade etmişlerdir. (Bkz.Kâsânî, Bedâ'i, 1/304-305) Çünkü erkek iddet beklemek zorunda olmadığından evliliğin koca açısından sona erdiği kabul edilmektedir. (Bkz.İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-kadîr, 2/111)

Şâfiî mezhebine göre ise nikâhın doğurduğu sonuçların bir kısmı, ölümle son bulmadığından koca, ölen eşini yıkayabilir. (Bkz.Şirbînî, Muğni'l-muhtâc, 2/12) Ayrıca Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre de kocanın hanımını yıkaması caizdir. (Bkz.İbn Kudâme, el-Muğnî, 2/390)

Sonuç olarak, kadının iddet süresince vefat eden kocasını yıkayabileceği konusunda ittifak vardır. Ayrıca Hanefî mezhebi dışındaki mezhepler, kocanın da vefat eden eşinin cenazesini yıkayabileceği görüşündedir. Dolayısıyla erkek olsun kadın olsun eşin, ölen eşinin eline ve yüzüne bakabileceği gibi gerektiğinde bedenine de bakabileceği ve cenazesini yıkayabileceği görüşü ile amel edilebilir.

3- Salâ vermenin dini hükmü nedir?

Dinimize göre, cenaze namazının kılınması için belirli bir vakit yoktur. Kerahet vakitleri dışında, günün her saatinde cenaze namazı kılınabilir. Bunun için, hazırlanmış olan bir cenazenin bekletilmeden namazı kılınıp defnedilmesi daha uygundur.

Bununla beraber, cenaze namazına daha çok cemaatin katılması, ölen kişinin akraba, eş, dost ve komşuları gibi hukuku bulunan insanlara ölüm haberini duyurup son görevlerini yapmak üzere cenaze merasiminde bulunabilmelerinin sağlanması amacıyla vakit namazlarından sonra cenaze namazının kılınması teâmül haline gelmiştir.

Belirtilen amacın gerçekleşmesi için, ölen kişinin ikamet ettiği mahalle camiinin minaresinden cenaze salası okunması da bu teâmülün bir devamıdır.

Ölüm haberinin çeşitli yollarla duyurulması sünnettir. Bu bakımdan, minareden cenaze salası okunması ve arkasından da ölen kişinin adının ve memleketinin söylenmesinde dinen bir sakınca bulunmamaktadır. Ancak, ölen kişi için övücü sözler söylenmesi uygun değildir.

4- İş sebebiyle öğle, ikindi ve akşam namazları kılınmayarak kazaya bırakıldığında, bu namazlar yatsı namazından sonra kaza edilebilir mi?

Bilindiği gibi namaz, dinimizin ifasını emrettiği ibadetlerin en önemlisidir. Kelime-i şehâdetten sonra, İslam binasının üzerine kurulduğu beş esastan birincisidir. Akıllı ve ergenlik çağına ulaşan her Müslümanın namaz kılması farzdır. Namaz, uyuyakalmak, unutmak ve baş ile de olsa îma ile kılamayacak kadar hasta olmak gibi meşru bir mazeret bulunmadıkça kazaya bırakılamaz. Hz. Peygamber (sav), "Biriniz uyuyakalır veya unutur da bir namazı vaktinde kılamaz ise, uyandığı veya hatırladığı vakit kılsın." (Buhari, "Mevakit", 37; Muslim, "Mesacid", 314-316) buyurmuştur.

Meşguliyeti çok olmak, aile fertlerinin geçimini sağlamak için yapılan çalışma ve yolculuk gibi durumlar namazın ertelenmesi için özür sayılmaz. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: "Öyle adamlar vardır ki, onları ne bir ticaret ne bir alışveriş, Allah'ı anmaktan, namazı dosdoğru kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyabilir. Onlar, dehşetinden kalplerin ve gözlerin ters döneceği günden korkarlar." (Nur, 24/37)

İşverenin veya iş yerinde sorumluluk alan kimsenin, namaz kılmak isteyen memurlarına ve işçilerine, Cuma namazını ve beş vakit namazı kılabilme imkânını sağlaması gerekir. Ancak çalışanın da işini aksatmaması ve iş disiplininin korunması açısından işverenin veya amirlerin iznini alması uygun olur. İzin verilmemesine rağmen kılınan namaz geçerlidir. Namaz kılma imkânı bulunmayan bir yerde çalışan kimsenin bu imkânı bulabileceği bir iş araması uygun olur. Eğer çalışanlar aramalarına rağmen başka bir imkân bulamazlar ise; öğle ile ikindiyi, ya ikindiyi öne alarak öğle vaktinde ya da öğleyi geciktirerek ikindi vaktinde; akşam ile yatsıyı da yatsı vaktine geciktirerek veya yatsıyı akşam vaktine alarak (cem ederek/birleştirerek) kılabilirler. Fakat bunun bir zaruret hükmü olduğunu hatırdan çıkarmazlar.

Namazı cem ederek de kılma imkânı bulamayanlar, kılamadıkları namazları ilk fırsatta kaza ederler. Bu bağlamda yatsıdan sonra da kaza ederler ve ayrıca tövbe istiğfarda bulunurlar.

5- İpek elbise veya ipek kravatla namaz kılmak caiz midir?

Hz. Peygamber (sav) altın ve ipeğin, ümmetinin erkeklerine haram, kadınlarına helal kılınmış olduğunu; bildirmiştir. (Bkz.Müslim, "Libas", 2; Tirmizi, "Libas", 1; İbn Mace, "Libas", 19) Dolayısıyla erkeklerin sadece ipekten mamul elbise vb

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

515. Sayı Kasım 2025