Aziz Mahmud Hüdayî'yi Anlamak: Makamdan Çileye, Dünyadan Hakk'a Uzanan Yolculuk , Taşkın Koçak
Sayı : 515   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Misafir Kalem

Taşkın Koçak

Aziz Mahmud Hüdayî'yi Anlamak: Makamdan Çileye, Dünyadan Hakk'a Uzanan Yolculuk

  • 31 Ekim 2025
  • 50 Görüntülenme
  • 515. Sayı / 2025 Kasım



Hüdayî Hazretleri'nin hayatındaki kırılma, aslında bize derin ve dertli bir soruyu sorduruyor: İnsan mı makamı taşır, makam mı insanı? Çoğu kişi, yüksek mevkilere eriştiğinde özünü kaybetmeye başlar. Önce tavır değişir, ardından dil, sonra da kalp değişir. Dün sıradan bir insanken bugün etrafında dalkavuklar, menfaatçiler, sahte dostlar çoğalır. Bu durum, insanın içindeki asli cevheri gölgeleyen büyük bir imtihandır.

Bugün bizler, makam için birbirimizi ezmekte, kariyer için en değerli hasletlerimizi satmakta, servet için kardeşliğimizi unutmakta değil miyiz? Bir zamanlar ilim ve irfan için verilen mücadele, bugün unvan için, koltuk için, makam odaları için verilmekte. İnsan, kendi özünü yitirdikçe yükseldiğini zanneder ama aslında ruhunu küçültmektedir.

Zamanın Kıymetli Bir Makamında

16.yüzyılın kudretli Osmanlı Devleti'nde, ilim ve makam basamaklarını hızla tırmanmış bir âlimdir Aziz Mahmud Hüdayî. Kadılık, o dönemde yalnızca bir hukuk makamı değil, aynı zamanda devletin itibarının ve ilmin şerefinin zirvesiydi. Üsküdar Kadılığı, Bursa Kadılığı gibi görevler, bir ilim ehlinin en yüksek basamaklarıydı. Aziz Mahmud Hüdayî de o merdivenleri tırmanmış, dönemin önemli bir mevkiine oturmuştu.

Ama mesele şuydu: Makam insanı büyütür mü, yoksa küçültür mü? Hüdayî Hazretleri gördü ki; makam çoğu zaman insanın özünü törpülüyor, gönlündeki safiyeti bulandırıyor, kalbini perdeleyen bir iktidar sarhoşluğuna dönüştürüyor. İşte tam bu noktada, o büyük kararını verdi: makamdan çekildi, dünyadan geri durdu ve Hakk'a yürüyen çileli yola girdi.

Makamın İnsanı Dönüştürmesi

Hüdayî Hazretleri'nin hayatındaki kırılma, aslında bize derin ve dertli bir soruyu sorduruyor: İnsan mı makamı taşır, makam mı insanı?

Çoğu kişi, yüksek mevkilere eriştiğinde özünü kaybetmeye başlar. Önce tavır değişir, ardından dil, sonra da kalp değişir. Dün sıradan bir insanken bugün etrafında dalkavuklar, menfaatçiler, sahte dostlar çoğalır. Bu durum, insanın içindeki asli cevheri gölgeleyen büyük bir imtihandır. Aziz Mahmud Hüdayî işte bu tehlikeyi fark etti. Gördü ki makam, "ben" duygusunu şişiriyor; nefsi büyütüyor. Oysa tasavvufta asıl yolculuk, mahv ile benliği silmek ve tefânî ile kendini Hak'ta eritmek, yani "ben"den sıyrılıp "hiç"e doğru yürümektir.

Bilimsel hakikat dahi bu manayı destekler. Evvela maddeye bakıyoruz: dağ, taş, insan, eşya. Her şey bize dolu, yoğun, katı gibi görünüyor. Fakat mikroskopla yaklaştıkça atomların içi açılıyor. Önce milimetre, sonra mikron, sonra nanometre derinliğine indikçe karşımıza devasa bir boşluk çıkıyor. Atomun içindeki elektronlar, protonlar, nötronlar dahi kendi içinde parçalanıyor; kuarklar, leptonlar, bozonlar gibi daha küçük parçacıklara ayrılıyor.

Fizikçiler ne kadar derine inerse insin, maddenin en temelinde aslında boşluk ve yokluk ile yüzleşiyor. Yani insanın bedenini, evreni, kâinatı oluşturan temel yapı taşlarının zemininde dahi bir hiçlik hüküm sürüyor

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

515. Sayı Kasım 2025