İslâm, insanı, asıl hayatın ahiret olduğu gerçeği içinde yaşatıyor. Dünya ile ahireti mezcediyor. Her iki cihanda da saadetin ölçülerini veriyor. Lâkin onlar, böyle bir uhrevî mesuliyet içinde değil; keyfî, rastgele ve nefsânî arzularına uygun bir hayat talep ediyorlar. İnsana sorumluluklar yükleyen, hayata ölçüler ve hudutlar getiren; sorumsuzluk ve vurdumduymazlığı engelleyen İslâm’a bu yüzden cephe alıyorlar.
Tarihe baktığımızda, terörle en fazla mücadele eden kişinin, Peygamber Efendimiz (sav) olduğunu görürüz. O’nun 23 senelik nebevî hayatı, bir bakıma terörle mücadeleden ibarettir. Toplumdaki zayıflara, esirlere, kölelere karşı terör, hayvanlara karşı terör, nebâtâta karşı terör… Efendimiz (sav) hep bunlarla mücadele etmiştir. Kâfir olsun mümin olsun, daima her insanın hakkına riayeti esas almıştır. Neticede, kan gölüne dönmüş olan çölleri, huzura kavuşturmuştur.
Bugün dünyada “İslâmofobi” diye bir mefhum kasten yayılmak isteniyor. Diğer dinler için böyle bir “fobi/korku” tabiri kullanılmazken, niçin özellikle “İslâmofobi” deniliyor? Bu “fobi” tabirinin diğer dinler için değil de sadece hak din “İslâm” için kullanılmasının sebebi malum. Çünkü “Meyveli ağaç taşlanır.” “Hırsız, kuyumcu dükkânını soymak ister, eskici dükkânını değil.”
Günümüzde bütün bâtıl ve muharref dinlerin insanlığa verebileceği bir şey kalmadı. Avrupa’da kiliseler satılıyor, câmi oluyor. Bâtıl dinin temsilcileri, bu gidişata bir son verebilmek için, İslâm’ı çirkin göstermeye çalışıyorlar. Kendi dindaşlarının İslâm’a rağbetine mânî olmak için, yegâne hak din olan İslâm’ı gözden düşürmeye gayret ediyorlar.
Onların İslâm’a dil uzatmalarındaki sebep budur:
Bâtıl, haktan rahatsız!
Gaflet uykusunda uyuyanlar, kendilerini ikaz edenlerden rahatsız olurlar.
Bugün de İslâm; vaz ettiği gerçek şefkat, merhamet ve diğergâmlık dolayısıyla, menfaatperest insanları, pragmatist toplumları, emperyalist güçleri rahatsız etmekte. Emrettiği adalet ve hakkaniyet sebebiyle, zalimleri ve sahtekârları rahatsız etmekte.
Nitekim Batı dünyasında 20-30 sene evvel bunun plânları yapıldı. Batı medeniyeti karşısında varlık gösterebilecek yegâne medeniyetin İslâm olduğunu itiraf ettiler. Medeniyetler Çatışması tezlerini ortaya attılar.
Müslümanlar maddî, siyasî, askerî, teknik ve teknolojik açıdan hâlen Batı’dan çok geri olduğu hâlde, onlar İslâm’dan korkuyorlar.
Niçin?
Çünkü İslâm, insanı, asıl hayatın ahiret olduğu gerçeği içinde yaşatıyor. Dünya ile ahireti mezcediyor. Her iki cihanda da saadetin ölçülerini veriyor.
Lâkin onlar, böyle bir uhrevî mesuliyet içinde değil; keyfî, rastgele ve nefsânî arzularına uygun bir hayat talep ediyorlar. İnsana sorumluluklar yükleyen, hayata ölçüler ve hudutlar getiren; sorumsuzluk ve vurdumduymazlığı engelleyen İslâm’a bu yüzden cephe alıyorlar.
Ayrıca onlar da biliyorlar ki; menfaatperestlik, insan vicdanını rahatsız ediyor. İnsanlık; şefkat ve merhamet arıyor.
Zulüm, kalpleri yaralıyor. İnsanlık; adâleti emreden ve yaşatan bir dine yöneliyor.
Gayesiz, hayvani, çılgınca bir hayat; ruhu rencide ediyor. İnsan, varlığının gayesini arıyor.
Bu arayışa cevabı; İslâm’ı hakkıyla yaşayan, zarif ve rakik kalpli Müslümanlar verecektir.
Bu bakımdan geniş kitlelerin İslâm’a akın akın girmesine mânî olmak için İslâm’ı karalamak, zihinlerde mahkûm etmek istiyorlar. Nasıl ki tarihte bir peygamber geldiğinde, ona karşı çıkan, ona iftira edenler ortaya çıktıysa, bugün de vaziyet aynıdır. Bugün de İslâmʼın dünya çapında rağbet bulmasına mânî olmak isteyenler; “İslâmofobi” adı altında, İslâmʼa ve Müslümanlara karşı çirkin bir nefret dalgası oluşturdular. İslâm’a terör yaftası yapıştırmaya çalışıyorlar. İslâm’ı; korkulacak, fobi duyulacak bir şey olarak lanse ediyorlar.
Hâlbuki terör; kalpsizlik üzerine kurulmuştur ve onlara asla İslâm’ın şiarları olan edep, ahlâk, vicdan, Allah sevgisi ve korkusu, hak ve adâlet gibi ulvî hisler lâzım değildir. Terörün gözyaşı yoktur, merhamet ve vicdanı yoktur.
İslâm ise bunun tam zıddına, bilhassa şefkat ve merhamet üzerine bina edilmiştir. Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de en çok “Rahmân” ve “Rahîm” isimlerini, yani bütün varlıkları kuşatan merhametini telkin buyurmaktadır. Peygamber Efendimiz de “âlemlere rahmet” olarak gönderilmiştir.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız