Sayı : 503   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Esma-ül Hüsna

Adem Karataş

Zü'l-Celal-i ve'l-İkram

  • 06 Şubat 2021
  • 1249 Görüntülenme
  • 458. Sayı / 2021 Şubat
Yazarın Diğer Yazıları
Adem Karataş
Tüm Yazı Arşivi



Zü’l-Celâl-i ve’l-İkrâm, ululuk ve ikram sahibidir. Bu üstün sıfatlar O’nda bulunur ve hiç kimse O’ndan üstün olamaz. O’nun ululuk ve yüceliğini kimse hakkıyla kavrayamaz. Zü’l-Celâl-i ve’l-İkrâm ism-i şerifi, Allah’a mahsus olan ve O’ndan başkası için kullanılmayan sıfatlardandır. Bu ikisi -Celâl ve İkram- Allah-ü Teâlâ’nın en hususî vasıflarındandır.

 

ذُوالْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ

ZÜ’L-CELÂLİ VE’L-İKRÂM: Lügat anlamı; Büyüklük, yücelik, ululuk, azamet, yüce ve münezzeh olmak anlamlarına gelmektedir.

Istılâhi olarak Zü’l-Celâli ve’l-İkrâm; Kayıtsız ve şartsız azamet sahibi olandır.

Zü’l-Celâli ve’l-İkrâm; Bütün sıfat, fiil, emir ve yasaklarında yüce ve tam olandır.

Zü’l-Celâli ve’l-İkrâm; Bütün eksik sıfatlardan münezzeh olandır.

Zü’l-Celâli ve’l-İkrâm; Dilediği kullarına yücelik ve azamet verendir.

Zü’l-Celâli ve’l-İkrâm; Hiçbir karşılık beklemeksizin veren ve ihsanda bulunandır.

“Zü’l-Celâli ve’l-İkrâm; İnkâr ve nankörlüklerine karşı kullarını cezalandırmakta acele etmeyendir. (Esmâ-i Hüsnâ, Ramazan SÖNMEZ, s.427)

Zü’l-Celâli ve’l-İkrâm ism-i şerif’i, Kur’an-ı Kerim’de Rahmân Suresi’nde iki yerde geçmektedir:

وَيَبْقَى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ

Meali: “Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacaktır.” (Rahman, 55/27)

تَبَارَكَ اسْمُ رَبِّكَ ذِي الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِ

Meali: “Azamet ve ikram sahibi Rabbinin adı yücedir.” (Rahman, 55/78)

Celâl sahibi olmak, sonsuz değerlilik, büyüklük, yücelik ve azamet, yaptırım gücü olmaktır. Buradaki büyüklük, Allah’ın yaptığı işlerdeki büyüklüktür. Zâtının büyüklüğü ise, Kebîr ve Azıîm oluşu ile anlatılmaktadır. Kebîr ve Azıîm olan Allah, yaptıklarında Celâl sahibi olmakta üstündür.

“Zü’l-Celâl” sıfatı, Allah’ın azamet ve ululuğunu, kadrinin ve şanının yüceliğini ve her şeyden üstün olduğunu, “Zü’l-İkram” sıfatı ise, şerefli ve değerli, yaratıklarına karşılık beklemeksizin nimet veren, fazlı ve ihsanı tam olan demektir.” (El-Müfredat, Ragıb el-Isfehânî, s.429 - Esma-i Hüsna, Doç. Dr. İsmail KARAGÖZ, s.176)

Enes b. Mâlik (ra)’den rivayetle: Rasûlullâh (sav) ile beraber oturuyordum. Adamın biri de namaz kılıyordu. Adam rukû’ ve secdelerini yapıp, teşehhüdde tahiyyâtı okuduktan sonra şöyle dua etti:

اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ بِأَنَّ لَكَ الْحَمْدَ لآ إِلَهَ اِلَّا أَنْتَ الْمَنَّانُ بَدِيعُ السَّمَاوَاتِ وَالْاَرْضِ يَاذَاالْجَلاَلِ وَالْاِكْرَامِ يَاحَيُّ يَاقَيُّومُ إِنِّي أَسْأَلُكَ

Okunuşu: “Allâhümme innî es’elüke bienne leke’l-hamde lâ ilâhe illâ ente’l-Mennânü bedîu’s-semâvâti ve’l-ardı yâ ze’l-celâli ve’l-ikrâmi yâ hayyü yâ qayyûmü innî es’elüke.”

Manası: “Allah’ım! Sadece Senden isterim, hamd Sana mahsustur. Senden başka gerçek ilâh yoktur. Başa kakmadan her şeyi çok çok veren Sensin, gökleri ve yeri eşsiz biçimde yaratan Sensin. Ey büyüklük ve ikram sahibi olan Allah’ım! Devamlı diri olan Sensin, bizzat kimseye muhtaç olmadan hayatını devam ettiren Sensin, sadece Senden istiyorum.”

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

458. Sayı Şubat 2021