Bu mesele en hayatî meselemiz: Her zaman söylediğim gibi, eğer önümüzdeki 10 yılda 100 yılın diriltici tohumlarını ekecek fikir, sanat, kültür, eğitim ve medyada kendi medeniyet dinamiklerimiz doğrultusunda devrim yapamazsak, yok olmaktan kurtulamayız.
Nasıl bir gençlik? Hz. Ebûbekir olacak, bütün varlığa, insanlığa kol kanat gerecek, “cehennemi öyle daralt ki Ya Rab, başka kimseyi almasın” diyecek yüce gönüllü bir gençlik... Hz. Ömer olacak, zifirî karanlıkta kapkaranlık bir kayada haksızlığa uğrayan kara bir karıncanın hakkını arayacak bir gençlik...
Genç nüfusu hızla artan bir ülke Türkiye. Ve genç nüfusunu su gibi harcayan bir ülke aynı zamanda!
Ne yazık ki, böyle!
Türkiye, genç kuşağını kaybediyor hızla: Sömürgeci ve zihni körleştirici eğitim sistemi; yoz ve yozlaştırıcı kültür hayatı; kültürel dinamiklerimizi dinamitleyen, yerle bir eden sığ, sığlaştırıcı, her şeyi çözücü medya rejimi çocuklarımızı ruhsuzlaştırıyor, elimizden alıyor...
Müslüman bir toplumda yaşıyoruz ama çocuklarımızı korumakta zorlanıyor, çocuklarımızı kaybediyoruz!
BİR YERDE RUH YOKSA GÜRÛH VARDIR!
Sadece gençlik dizilerine bakmanız bu gerçeği görmeniz için yeterli: Neredeyse bütün televizyonlarda gençlik dizileri var ve bu dizilerin hepsi de aynı tema etrafında dönüp duruyor: Kız peşinde koşturan oğlanlar, oğlan peşinde koşturan kızlar!
Bu nedir?
Bir toplumun intiharıdır: Genç kuşağın çıkmaz sokağın eşiğine yuvarlanması!
Dünyanın hiç bir ülkesinde bu kadar sığ ve sığlaştırıcı, bu kadar yoz ve yozlaştırıcı bir kültürel saldırıya izin verilmez.
Bu gidişe bir dur denmeli, gençliğin zihnini ve kalbini, ruhunu ve ufkunu açacak işlere imza atılmalı.
Unutmayalım: Bir yerde ruh yoksa güruh vardır yalnızca.
Ama şu yakıcı gerçeği asla unutmamak gerekiyor: Genç kuşaklarını ihmal eden toplumlar, geleceklerini imha ederler.
O yüzden en hayatî meselemiz genç kuşaklarımızı korumak, koruyabilmek.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız