Şu sarhoşa bak, bir de camide namaz kıldığını zannederek ümmetin perişan hâline ağlamayı bile beceremeyen Müslüman’a bak! Sarhoşa bak, sarhoşun hâline bak, sarhoş dediğine bak! Bir de diploma peşinde koşmaktan otuz yaşına geldiği hâlde hâlâ ümmetine bir zırnık faydası olmamış, hâlâ kendisi için, makamı için, koltuğu için bir şeyler yapmaya çalışan, emekli olduktan sonra umre yaparak en büyük Müslümanlık kampanyalarına katılacağını zanneden nesle bak… bir de sarhoşa bak!
Aziz kardeşlerim,
Rasûlullah (sav) Efendimizin ilk iman eden insanlardan oluşan ashabı, bizim “ashab-ı kiram” diye bildiğimiz ilk nesil hakkında bazı tespitlerimizi yeniden hatırlamamızda fayda var.
Haziran ayındaki makalemizden sonra bu yazımızda, iki sahabiden söz edeceğiz. Biri Sad bin Ebi Vakkas (ra)’tır. Efendimiz (sav)’in yakın akrabalarından ve cennetle müjdelenmiş, yaşarken cennet kokuları almış bir Müslüman, Sad bin Ebi Vakkas (ra). Bir de Ebu Mihcen es-Sekafî isimli bir sahabi var. Ebu Mihcen de Resûlullah(sav)’in son senelerinde Müslüman olmuş, sahabilik unvanını yakalamış, Allah’ın cennetle müjdelediği insanlardan olmuş biridir.
Bu iki sahabinin üzerinden bugün Müslümanlığımızın bir boyutunu ele almaya çalışacağız.
Sad bin Ebi Vakkas (ra), Ömer bin Hattab’ın halife olduğu zamanda bugünkü İran topraklarını fetheden sahabidir. Allah ondan ebediyen razı olsun ve bize de onun girdiği cennetlerde, yanında bulunup o zaman ve yerde inşallah eli mi öpülür, ayakları mı öpülür, onunla buluşup feyizli yüzünü, bereketli ellerini görmeyi nasip etsin. Dua ediyoruz, âmin diyoruz.
O zamanki İran, bir Mecusî devletiydi. Yani ateşe tapınıyorlardı. Hâlâ da ateşe tapınma kalkmış değildir. O zaman ormanlardan odun getirip yakıyorlardı. Şimdi Mecusîler topraklarında doğalgaz çıktığı için doğalgaz kuyularının kenarında açtıkları bir vanayla yirmi dört saat hâlâ ateş yakıyorlar, “binlerce yıllık kültürümüz” diyorlar.
Allah, Ömer bin Hattab’dan razı olsun. O ateşi söndürdü, daha sonra o ateşi tekrar tutuşturanlara da Allah yeni Ömer’ler göndersin diye içimizden hasretle dualar ederiz.
Bugünkü İran, o zamanki Pers İmparatorluğu veya hadis-i şeriflerdeki ismiyle “Farisîlik” denen Fers İmparatorluğu’nun fethedilmesi Peygamber (sav)’in planlarındaydı. Ömer bin Hattab, Sad bin Ebi Vakkas(ra)’ı görevlendirdi, Rasûlullah’ın bu arzusu gerçekleşsin istedi. Ciddi bir ordu hazırlandı. Bugünkü Irak ve İran sınırına yakın bir bölgede Sad bin Ebi Vakkas(ra), büyük bir orduyla Mecusîliği İslam adına tarihe gömmek üzere hazırlık yaptı.
Ordunun içinde Ebu Mihcen es-Sekafî isimli bir sahabi vardı. Bu sahabi cahiliye döneminde yani Müslüman olmadan önceki dönemde alkol kullanan ve yoğun sarhoş olan bir insandı. Alkollü iken yazdığı şiirler dillere destan olurmuş; alkolü öven, sarhoşluğu öven şiirleri.
Müslüman oldu. Müslümanlığından yaklaşık beş sene sonra Rasûlullah (sav)’in sahabisi Sad bin Ebi Vakkas’ın ordusunda bir nefer olarak görev aldı. Matarasına alkol koymuş. Askerlerin su içtiği matarasına. Sad bin Ebi Vakkas(ra)’ın ordusunda, Allah’ın Peygamberi’nin ashabının ordusu, büyük bir ordunun içerisinde; o İslam’ın, onların yeniden insanlığa kavuşturmak için uğraştıkları İslam hidayetinin en büyük yasaklarından birisi olan şarap, bu sahabinin matarasında var. Ve içerken yakalanmış.
Komutan Sad bin Ebi Vakkas’a haber verilmiş. Denmiş ki: “Resûlullah (sav)’ın ordusunda alkol kullanan var.” Bana getirin, demiş. Getirmişler.
Kardeşlerim,
Dipnot olarak şunu size izah edeyim. Hikâye anlatmıyorum. “Tarihte denir ki…” diye bir masal anlatmıyorum. Size Musannef bin Abdurrezzak’tan ve Musannef bin ebiŞeybe’den özellikle hadis değeri olan bir bilgiyi aktarıyorum. Yüzlerce şahidi olan bir olay; bize kültür olarak değil, hadis olarak aktarılmış bir olayı anlatıyorum.
Sad bin Ebi Vakkas(ra), huzuruna çağırmış. Bakmış ki hakikaten alkollü, hapis cezası vermiş. “Senin bulunduğun orduya Allah rahmet etmez” demiş. Hapis. O arada da büyük komutan Sad bin Ebi Vakkas, sıtma hastalığına yakalanmış. Çok ağır hasta. Yani yatalak vaziyetteyken ordu idare ediyor. Kendisi için büyük bir çadır kurulmuş.
Diyelim ki ordu beş yüz metre ileride. O da ordunun kenarında, yatalak, gözlerini açamıyor, ağır hasta. Alkol kullanan askeri de kaçmasın diye çadırın kenarına bağlamış. Ellerini ve ayaklarını zincirlemiş. Medine’ye döndüğünde Ömer’e teslim edecek onu. Çünkü Rasûlullah (sav)’in ordusunda Müslüman bir sahabi, büyük bir hata olan alkol kullanmış. Ve ağzı da kokarken yakalanmış.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız