Sayı : 503   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Hususi Fikirler

Mustafa Çelik

İslam'ı Dejenere Etme Projesi, Sünnet ve Siret Düşmanlığı

  • 08 Aralık 2021
  • 740 Görüntülenme
  • 468. Sayı / 2021 Aralık



Sünnet düşmanlığı, Peygambersiz İslâm arayışının bir sonucudur. Sünnet karşıtlığının ortaya çıkmasının en büyük nedenlerinden birisi hiç kuşkusuz Hz. Peygamber’in yetki alanlarının ve üstlendiği/yerine getirdiği görev alanlarının sınırlandırılması/daraltılmasıdır. Hz. Peygamber’in yetki alanını sadece tebliğ ile sınırlandırdığımızda bir postacı gibi ilâhi mesajı adrese teslim etmekten başka bir görevinin olmadığını düşünüp onun elini-kolunu bağlamış oluruz.

 

Peygamber (sav)’in hadislerini, sünnetini, siretini “rivayet kültürü” diyerek reddedenler, bir anlamda deizm ve ateizm yolcusu olduklarını ilan etmektedirler. Allah inancına sahip olmakla birlikte nübüvvet ve vahyin hikmet bakımından anlamsız olduğunu, mucize’nin de sihre benzediğini iddia ederek peygamberliği kabul etmemek, deizmdir. Dün olduğu gibi günümüzde de deizm nübüvvet kurumu üzerinden tartışılmaktadır.

 

Allah’ın arzında nübüvvet ve risalet düşmanlığının öteki adı, sünnet ve siret düşmanlığıdır. Rasûlüllah (sav)’in sünnetine ve siretine düşmanlık, din düşmanlığındandır. Din; Kur'an ve sünnetten oluşmaktadır. Tarihin hiçbir döneminde dinin bu iki unsuru teke indirgenmemiştir. Hadis’siz Kur’an Müslümanlığı söylemi, ilmi değil siyasi bir mesele olup ideolojik, indi ve keyfi bir söylemdir. Modernizmin ortaya koyduğu ve daha çok oryantalistlerin İslâm’ı dejenere etme ve bozma projesidir. Hiçbir samimi ve aklı başında olan Müslümanın böyle bir söylemi hiçbir gerekçeye dayalı olarak kabul etmesi mümkün değildir. Hz. Peygamber’in Kur’an karşısındaki konumu ve Hz. Peygamber’in yetki alanı tarih boyunca âlimler tarafından tespit edilmiş ve bu istikamette İslâm dini anlaşılmıştır. Hz. Peygamber’in yetki alanını sadece tebliğle sınırlandırmak tam bir çıkmaz sokaktır. Batı dünyasına İslâm’ı şirin gösterme amacıyla İslâm dininin kolunu kanadını kesmeye çalışmak, batının karşısında ezilmişlik psikolojisinin bir tezahürüdür. İslâm’ı dileyen kabul eder, dileyen reddedebilir. Bu konuda bir tavizin, bir zorlamanın içerisine girmenin bir manası yoktur. (Bkz.Koçkuzu, A. Osman, Rivayet İlimlerinde Haber-i Vahitlerin İtikat ve Teşrii Yönlerinden Değeri, Sh: 107-108) Moderniteye uyan sözde Müslümanlar, “uydurma söz, rivayet ve hadisleri inkâr edeceğiz” diye sahih sünnet’i de inkâr etmişler ve artık geriye moderniteye uymaktan başka bir şey kalmamıştır. Zâten Kur’an’ı da modernite merkezinde okumaktadırlar ve vahyin moderniteye uymayan yerlerini aşırı yoruma tâbi tutmaktadırlar. Dinî ahkâmın kaynağını Kur’an’la sınırlandırma eğilimi ya da kısaca Kur’ancılık ve/veya Kur’an İslâmcılığı, bünyesinde daha çok Hâricî, Zâhirî ve Selefî unsurlar barındıran modern bir fenomendir, sihirli bir hurafedir. Eksiği veya fazlası olmayan Allah’ın dinini tebdil, tağyir ve tahrife gebedir.

İslâm’ı sadece Kur’ân mealciliğinden ibaret kabul edenlerin neticesi deizmdir. Mealci deistlerin dünyadaki diğer deistlerden en temel farklılığı hatta Mekkeli müşriklerin bile belki de akıl edemedikleri farklılıkları Hadis/Sünnet inkârcılığında Hıristiyanlardan ve Yahudilerden bile daha azılı düşman konumunda olmalarıdır. Bu düşmanlıkları sonucunda Hz. Peygamber’in (sav) söz ve davranışlarını Mekkeli Müşrikler ile Medineli Yahudilerde bile görülmeyen bir azgınlıkla red etmelerinin yanında İslâm Şeriatına ve hukukuna çağdaş laiklerden bile daha fazla düşman olmaları mealci deistleri en kısa yoldan din dairesi dışına çıkarmış olmaktadır. Neredeyse ellerindeki mealleri yazan kişiler sayısınca kendi içlerinde yüzlerce farklı düşünceye bölünmüş olan Hadis/Sünnet inkârcısı mealci deistlerin bu gidişle Hz. Peygamberimizin (sav) dindeki örnekliğini reddetmelerinden sonra sırasıyla önce Kur’an-ı Kerim’i daha sonra ise Allah’ı (cc) reddetmeleri yakındır. Kur’ân meali üzerinden sünnet düşmanlığı yapanlar, önce deist daha sonra ateist olurlar.

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

468. Sayı Aralık 2021