İnsan sevgiyi, Allah'a yöneltebildiği ölçüde diğer fani varlıkları da bu sevgi çerçevesinde değerlendirir/sever ve böylelikle sevgide ifrat ve tefritten korunmuş olur. İnsan, baki varlıktan hakkıyla korktuğu zaman ise fani olan varlıklardan korkmaması gerektiğini anlar ya da baki varlığın emretmiş olduğu kriterler çerçevesinde, ölçülü bir korku ile yaşar.
İslam Kültürü, "tevhid" esası üzerine inşa edilmiş olan ve Allah sevgisi ile Allah korkusunun dengeli bir biçimde yaşanması esasını hedef alan bir kültürdür. Bu kültürün inşa edip, şekillendirdiği merhamet medeniyeti, tüm dünya insanlığının huzur ve barışını temin eden bir medeniyet olmuştur.
Sevgi ve korku, insan ruhunda var olan, yaratıcı tarafından insan ruhuna yerleştirilmiş olan iki önemli duygudur. İnsanlar bu duygu sayesinde dünyevi hayatlarını ve ruhun ihtiyacı olan manevi hayatlarını sürdürebilirler. Sevgi ve korku hisleri dengede olduğu zaman insanın maddi ve manevi hayatı dengede olur. Bunlardan birisi artı veya eksi yönde arttığı veya azaldığı zaman insan/lık aleyhine denge bozulur.
İnsanın, sevgi hissini fani olan varlıklara yöneltmesi maddi hayatın devamı açısından önemlidir. Ancak sevgi duygusunun dozajını tutturamadığı, fani varlıklara hak ettiğinden fazla verdiği zaman, fani olan fenaya kalbettiğinde sevgide fani olmuş olur. Sevgi duygusunun fani olmasıyla ruhunda oluşturmuş olduğu o boşluk, yerini karamsarlığa, ümitsizliğe, içine kapanmaya, hayata küsmeye bırakır.
Aynı şekilde insan, korku duygusunu da fani varlıklardan korkarak yaşadığı zaman, faninin fena bulması ile ruhunda oluşan o boşluğu mazoşizm, narsizm, sadizm gibi duygular doldurur. Bu duygulara sahip insanların ise merhametsiz, utanma duygusu olmayan, suçluluk ve pişmanlık hissetmeyen, çatışmacı ve çıkarcı bir varlığa dönüşmesi kaçınılmaz olur. Korku duygusu negatif olarak ağır basan insan, her faniden korkarak yaşadığı sürece de faniler fena bulsa da korku duygusu fena bulmadığı sürece korkaklık, çekingenlik, pısırıklık, eziklik, kendini ifade edememe gibi psikolojik bir takım rahatsızlıkların neşet ettiğini gözlemleyebiliriz.
Her iki durumda sevginin ya da korkunun yokluğu, azlığı veya çokluğu, egoist, benmerkezci, narsist bir kişilik yapısının ortaya çıkmasına sebep olur. Kişileri egoizm ve narsizm hastalığından kurtaracak, hayatlarını dengeli, düzenli; sevgi ve korkunun uyum içerisinde varlığını sürdürerek devam ettirdiği bir hayat için; bu iki duygunun fani olan varlıklara değil, baki olan, kaybolmayacak, yok olmayacak, fena bulmayacak, ezeli ve ebedi olan varlığa yönlendirilmesi gerekir. İnsan sevgiyi, Allah'a yöneltebildiği ölçüde diğer fani varlıkları da bu sevgi çerçevesinde değerlendirir/sever ve böylelikle sevgide ifrat ve tefritten korunmuş olur.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız