Allah (cc) insanları farklı şekillerde imtihan eder. Sel, deprem vb. bütün afetler Allah’ın
takdiriyle gerçekleşir. Ancak afetleri engellemek için gerekli tedbirleri almak da kulun görevleri
arasındadır. Tedbirsizliklerden kaynaklanan sorunları “Ne yapalım kaderimizde varmış.”, “Allah
böyle takdir etmiş.” gibi cümlelerle geçiştirmek doğru bir kader ve tevekkül anlayışı değildir.
Bu cümleler, ancak gerekli bütün tedbirler alındıktan sonra yine de başa gelen musibetler için
yerinde ve haklı olabilir. Böyle bir durumda mümine düşen, teselli ve destek kaynağı olarak yine
Rabb’ine sığınmak ve her şeyin O’nun takdirinde olduğuna iman etmektir. Bizler, mesela deprem gibi bir olayın öncesinde gerekli tüm tedbirleri almakla sorumluyuz. Sonrasında olanlara dair tabii ki bir teselli ve destek kaynağı olarak yine Rabb’imize sığınmak ve her şeyin O’nun takdirinde olduğuna iman etmek durumundayız. Hadislerde en büyük musibetlerle peygamberlerin karşılaştığı, Allah’ın sevdiği kullarını zaman zaman musibetlerle imtihan edeceği belirtilmekte ve musibetlere sabredip çekilen acılar karşısında Allah’tan ecir beklemenin faziletine işaret edilmektedir. Müslüman’ın başına
gelen her türlü musibetin günahlara kefaret olacağı müjdesi verilmektedir. Musibetler eğer Allah’a güven ve teslimiyet içinde karşılanır ve gereken davranışlar sergilenirse Allah’a yaklaştıran, günahları azaltan ve arınmaya vesile olan imtihanlardır.
Sabır, Allah’ın rızasını kazanmak için karşılaşılan güçlüklere göğüs germektir. Sabır “nefsi
telaştan, dili şikayetten, organları çirkin davranışlardan koruma, nimet haliyle mihnet hali arasında
fark gözetmeyip her iki durumda sükunetini muhafaza etme, Allah’tan başkasına şikayette bulunmama” şeklinde de tarif edilmiştir. Ragıb el-İsfahani sabrın biri cismani, diğeri ruhani olmak
üzere iki çeşidinden söz etmektedir. “Cismani sabır, bedenin maruz kaldığı zahmetli işlere ve acılara
katlanmaktır ki bu tam olarak fazilet sayılmaz. Asıl fazilet ruhi sabır olup iki şekilde tezahür eder.
Birincisi iffet olup insana zevk veren şeylerden yararlanmada aşırılıktan sakınmak suretiyle gösterilen sabırdır. İkincisi, istenmeyen durumların başa gelmesi veya hoşa giden nimetlerden mahrum kalınması halinde sabırlı davranmaktır.” (Ragıb el-İsfahani, ez-Zeria, s. 326-327)
Kur’an’da imtihanın bir parçası olarak insanların korkuyla, açlıkla, hastalık ve ölüm gibi musibetlerle imtihan edileceği vurgulanmaktadır. Bu imtihanlar karşısında övgüye değer bir davranış olarak önerilen şey sabırdır. “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele! O sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman: Biz Allah’ın kullarıyız ve biz O’na
döneceğiz, derler.” (Bakara, 2/155-156) “(Ey müminler!) Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki nihayet Peygamber ve beraberindeki müminler: Allah’ın yardımı ne zaman! dediler. Bilesiniz ki Allah’ın yardımı yakındır.” ((Bakara, 2/214)
Öte yandan Asr suresinde insanların hüsranda olduğu vurgulanırken iman edip salih amel
işleyen, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye eden kimselerin bu hüsranın dışında kalacağı belirtilmektedir. Ayrıca Allah yolunda mücadelede, Allah’ın emirlerini tavsiye edip yasaklarından sakındırmada sabır ve sebat göstermek Kur’an ve sünnette tavsiye edilmiştir. Zorluklar ve musibetler karşısında sabretmek, Allah’ın takdirine teslimiyet ve rıza göstermek, kulun imanıyla doğrudan alakalıdır. Rıza hali tedbir almaya ve sebeplere tevessül etmeye de engel değildir. Müslümanların maddi manevi her türlü tedbiri almaları şarttır. Buna rağmen gerçekleşen deprem, sel, kuraklık, fırtına, hastalık ve ölüm gibi ilahi takdirin tecellileri karşısında metanet korunmalıdır.
Tevekkül, kadere imanın tabii sonucudur. Tevekkül; Allah’a dayanıp güvenmek, çalışıp
çabalarken Allah’ı daima yanımızda bilmek ve işlerin sonucunu Allah’a bırakmak, sonuçtan
da endişe etmemek anlamına gelir. Tevekkül tembellik, miskinlik olarak yorumlanamaz.
Kıymetli okurlarımız;
Şubat ayının, 10 ilimizde yaşamış oldugumuz deprem musibeti sebebiyle bu sayımızda sizlerin huzuruna “Doğal Afetleri Nasıl Okumalıyız?” dosyasıyla çıkıyoruz. Bu vesile ile depremde vefat eden bütün kardeşlerimize Rabbimizin rahmetiyle muamele etmesi için dua ediyoruz. Allah, vefat edenlerin yakınlarına sabır ihsan etsin, milletimizin başı sağolsun. Şafii olan Allah bütün yaralı kardeşlerimize şifa versin.
Değerli yazarlarımıza, makaleleri ile elinizde ve gönlünüzde olmamıza vesile oldukları için en kalbi teşekkürlerimizi arz ediyoruz. Siz vefalı ve fedakâr okurlarımızı, doğal afetleri doğru bir şekilde okumamıza, gerekli ibretleri çıkarmamıza ve doğal afetler için kulluğumuzun gereği olan tedbirleri almamıza vesile olması için dergimizi baştan sona okumaya davet ediyoruz.
Ramazan-ı Şerifinizi şimdiden tebrik ediyoruz, Nisan sayımızda buluşuncaya kadar Allah’a emanet olunuz.