Tarih, acının çocuğudur, diyebiliriz. Ancak acıyı yaşayan toplumlar, acımasız olmaktan kurtulabilirler: Acı, acımasızlığının önüne set çeker. Dış dünyada yaşanan acı, insanın, iç dünyasını keşfetmesini, iç dünyasını inşa edecek köklü, derinlikli, uzun soluklu bir kendini inşa yolculuğu gerçekleştirmesini mümkün kılar.
Manevî deprem yaşamayan bir toplumu, hiçbir maddî deprem çökertemez. Haram-helâl ölçülerine riayet eden bir toplumu hiçbir deprem yıkamaz! Kul hakkına özen gösteren bir toplumu hiçbir deprem yok edemez. Ahiret inancını yitirmeyen bir toplumu hiçbir deprem tarihten silemez. Maddî depremi aşabilmenin tek veya en güçlü yolu, manevî değerler ve ilkeler bakımından güçlü olmaktan geçer.
Çok büyük bir âfet, çok ağır bir imtihan yaşıyoruz toplum olarak!
Her imtihan bir imkândır; her imkân da bir imtihan.
Bu jeolojik deprem’in manevî depremleri tedavi edici veya iyileştirici bir yanı olduğu konusunu bu imkân-imtihan diyalektiği üzerinden felsefî olarak ele almak istiyorum bu yazımda.
Tarih felsefesinin diliyle konuşayım: Tarih, tarihteki büyük oluşumlar, tarihî yeni başlangıçlar, büyük yıkımların, yok oluşların, ekonomik, siyasî, kültürel krizlerin eseridir, aynı zamanda.
Yeni başlangıçlar, genelde, büyük, ağır buhranların sonrasında gerçekleşiyor tarih boyunca. Büyük yıkımlarla, felaketlerle, savaşlarla, altüst oluşlarla karşılaşan toplumlar veya medeniyetler, felaket denen şeyle, hayatın acısı ile bizzat yüzleştikten sonra ön açıcı taze başlangıçlar yapabiliyor…
Tarih, acının çocuğudur, diyebiliriz. Ancak acıyı yaşayan toplumlar, acımasız olmaktan kurtulabilirler: Acı, acımasızlığının önüne set çeker.
Dış dünyada yaşanan acı, insanın, iç dünyasını keşfetmesini, iç dünyasını inşa edecek köklü, derinlikli, uzun soluklu bir kendini inşa yolculuğu gerçekleştirmesini mümkün kılar.
Tarihin akışını değiştiren bütün büyük yolculuklar, önce, insanın içinde, iç dünyasında başlar. Kendi içinde bir dünya inşa edemeyen bir insan, dışarıda bir dünya inşa edemez asla. Kendini inşa edemeyen bir toplum, yaşanabilir bir dünya kuramaz ve sunamaz insanlığa.
Büyük krizler, bize, insanın kendini, hayatın acısını, hüznünü ve neşesini görebilmesini, tadabilmesini mümkün kılar. Acı, acımasızlığı önleyen bir mekân, bir imkân sunar insana.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız