Sayı : 503   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Satırdan Sadra

Adil Akkoyunlu

Toplumların Kimliği Yaşadığı Şehirlerdir.

  • 31 Mart 2023
  • 230 Görüntülenme
  • 484. Sayı / 2023 Nİsan



Tarihe baktığımızda; İslam’ın egemen olduğu coğrafyalarda bulunan şehirlerin, büyük farklılıklar gösterdiği göze çarpıyor. Medine, Şam, Bağdat, Basra, Kurtuba, Granada, Tuleytula, Konya, Bursa, Edirne, İstanbul gibi nice şehirlerimiz Batı’ya örnek olmuştur.

 

 

İslam medeniyetinde şehirlerin tam merkezinde büyük bir külliye bulunurdu. Bir gül yaprağı gibi şehrin bütün ana caddeleri bu külliyede birleşirdi. Şehrin en büyük camisi, çarşısı, ilkokuldan üniversiteye kadar okullar, kütüphaneler, aşevleri, şadırvan, hamam ve tuvaletler külliye müştemilatında yer alıyordu. Bu külliye; şehrin iletişiminin, birliğinin, beraberliğinin ve bütünlüğünün sembolüydü.

 

 

 

“Aslan, yattığı yerden belli olur.” diye bir atasözümüz var. Toplumların kimliği de (inancı, kültürü, medeniyeti, sanatı, eğitimi; sosyal, siyasi, ekonomik ve ahlaki yapısı da)yaşadıkları şehirlerden belli olur. Şehirler, orada yaşayan halkın alamet-i farikasını yansıtır.

Hiç bilgi sahibi olmadığınız bir şehre gidiniz. Çarşı – pazarda biraz dolaşınız. Orada yaşayan insanların hayata bakış tarzları hakkında yeterince bilgi sahibi olursunuz.

Şehirleriinsanlar inşa eder, insanları da şehirlerinşa eder. Nesillerin en etkili okulu; yaşadıkları şehrin bizzat kendisidir.

Toplumlar, yaşadıklarımekânlarıinşa ederken, sadece taş, toprak, su, beton, ağaç gibi maddi şeyler kullanmazlar. Plan ve projesini; inanç, duygu, düşünceve zevkleriyle çizerler. Şehre renk ve tat veren de işte bu ruhtur. Ya lezzetli olur, şifa olur ya da tatsız, tuzsuz… Hatta zehirleyici olur. Bedenleri yaşasa da, ruhlarını öldürür insanların.

Hacı Bayram Veli, bu gerçeği şiir diliyle ne güzel anlatıyor:

“Nâgehân ol şâra vardım. Ol şarı yapılır gördüm.

Ben dahi bile yapıldım taş ü toprak âresinde.”

(Ansızın bir şehre vardım. O şehri yapılır gördüm.

Ben de beraber yapıldım taş ve toprak arasında.)

Salih Peygamberin elçi olarak gönderildiği Semut kavmi, güçlü bir inşaat ve şehircilik sanatına sahipti. Dağları ve yüksek kayaları oyarak, peynir gibi kesip şekillendirerek, yeraltında çok modern şehirler, görkemli, evler inşa etmişlerdi.(Bkz. Fecr, 89/9)Kendi evlerine çok güveniyorlardı. “Dünya yıkılsa bize bir şey olmaz.” diyorlardı. Kendilerinden önce helak olan kavimlerin, binalarını tufana ve depreme dayanıklı, sağlam yapmadıkları için helak olduklarını ileri sürüyorlardı. Evet, binalar sağlam yapılmalıydı ama inanç ve ahlak da sağlam olmalıydı. Sadece evlerin ve şehirlerin sağlamlığı, kendilerini Allah’ın azabından koruyamazdı.

“(Ey Muhammed!) Rabbinin, (Hûd’un kavmi) Âd’e, şehirler içinde benzeri kurulmamış olan, sütunlarla (gökdelenler ile) dolu İrem’e, (Kadı Beyzavi “sütun”un, yüksek binalar olduğunu söylüyor) vadide kayaları oyan (Salih’in kavmi) Semud’a ve kazıklar sahibi Firavun’a ne yaptığını Görmedin mi? (Okumadın mı, bilmiyor musun?)”(Fecr, 89/6 – 10)

Cennet misali bahçelerin ortasında sütun gibi yükselen çok katlı, lüks (gökdelen) binalar, köşkler, saraylar inşa etme yarışına girmişlerdi. Bu lüks köşklerde çok lüks eşyalar kullanıyorlardı. İsraflarının sınırı yoktu. Bu konforlu, rahat yaşam içinde zenginliklerine şımarmış, gurura ve kibre kapılmış, azmış; Allah’ı, ölümü, hesabı unutmuşlardı. Müstekbir ve mütreflerdi.(Mütref: Teref sahibi olan. Malına, mülküne makamına şımarıp azan, insanları küçümseyip kibirlenen, hak hukuk tanımayan, zulmeden.)Allah’a ve hesap gününe inanmadıkları için helal haram da düşünmüyorlardı. Cahil, acımasız, vicdansız, zorba ve merhametsizlerdi. (Bkz. Şuara, 26/130)Dünya hayatını merkeze almışlardı. Sekülerleşmişlerdi.

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

484. Sayı Nİsan 2023