Yüce Allah’ın katında dualarımızın kabul edilmesi bizlerin bazı konularda üzerimize düşen sorumlulukları fiili olarak yerine getirmemizle de ilgilidir. Bunun başında şeksiz ve şüphesiz sağlam bir iman, güven, helal ve haram ölçülerine uygun bir yaşantı gelmektedir. Duaların kabul olup olmamasında dua ile şirke bulaşmamış iman arasında çok yakın bir ilişki vardır.
Dualarımızın kabul edilmesinde; sağlam bir imana sahip olmanın, helal ve haram duyarlılığını gözetmenin, istiğfar ve tövbe ile pişmanlıklarımızı dile getirmenin önemi büyüktür. Bunlar dua ibadetinin, rükün ve şartlarıdır. Bir kul olarak, dua ve rahmet kapısının sonuna kadar açık olduğunu bilmeli, ısrarla ve samimiyet içerisinde duaya devam etmeliyiz.
“Geçenlerde bir arkadaşımla kadim bir şehrimizin tarihi ve turistik mekânlarını geziyorduk. Selçuklulardan kalma tarihi bir caminin yanında dinlenmek için oturduk. Tam da o esnada öğle ezanı okunmaya başladı. Arkadaşıma, haydi önce namazı bu camide kılalım sonra da içini gezeriz, dedim. İnancından şüphe etmediğim bu arkadaş; “Allah benim dualarımı kabul etmiyor, isteklerimi yerine getirmiyor, ben de onun isteklerini yerine getirmeyeceğim” dedi. Bu söz karşısında nutkum tutuldu, arkadaşıma ne diyeceğimi bilemedim. Arkadaşımın bu inanç sorununu nasıl çözebilirim? Bu konuda bana yardımcı olabilir misiniz?”
Dua; çağırmak, yardım istemek ve yalvarmak manalarına gelir. Dini ıstılahta ise, küçükten büyüğe, aşağıdan yukarıya vaki olan talep ve niyazda bulunmaktır. Bir Müslüman bütün benliğiyle Yüce Allah’a yönelip maddi ve manevi bütün istek ve sıkıntılarını O’na arz etmesi ve O’na sığınması şeklinde de tanımlanabilir. Bir başka açıdan dua, Rabbimizin yüceliği karşısında kulun âciz oluşunu ve zayıflığını itiraf etmesidir. Yine dua, kulun Rabbinin kendisine verdiği sayısız nimetlere hamt ve şükür ile karşılık vermesi, üstesinden gelemediği olay ve olguların çözüme kavuşturulması için O’ndan olaylara müdahale etmesini istemesidir.
Müminin hayatında dua; sözlü ve fiili olmak üzere ikiye ayrılır:
dua; Müslüman bir kimsenin Rabbine şükür ya da talep bağlamında niyazda bulunmasıdır. Dile dayalı bu tür dua, bir müminin oturup kalkmasından yemesine içmesine, giyiminden kuşamına, düğününden bayramına, yolculuğundan bir işe başlamasına varıncaya kadar hayatının bütün alanlarını kuşatır. Bu bağlamda dua, zaman ve mekânla kayıtlı değildir. Her zaman kişi, Yüce Allah’la iletişim kurabilir. Şu ayette buna işaret edilir: “Onlar ayakta dururken, otururken, yatarken hep Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler: Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, seni tenzih ve takdis ederiz. Bizi cehennem azabından koru!” (Âl-i İmran, 3/191) Ayette geçen zikir; Kur’an okumak, namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, yoksulların ihtiyaçlarını karşılamak gibi pek çok manasının yanında elleri kaldırarak Allah’a dua etmek anlamına da gelir. İslam itikadına göre varlığın hakikati sabittir. Varlık üzerinde tefekkür yapan bir insan âlemden hareketle Yüce Allah’ın bilgisine gidebilir. Hiçbir şeyin bu varlık düzeninde anlamsız olmadığını kavrar. Her şeyin, O’nun şahitleri olduğunu bilir. Gereği gibi Rabbini takdir edememe gafletine düşeceği endişesinden dolayı “Cehennem azabından” O’nun korumasına sığınma duasında bulunur.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız