Müslüman sanatçı, güzel olanı, en güzel bir şekilde insanlara tanıtma bilinci ve gayreti içindedir. Yalanı, ahlaksızlığı, tiksindirici, kötü ve çirkin şeyleri görmek de istemez, göstermek de… İnsanların hayrına olmayan sanatı, sanat kabul etmez.
Sanat: kalpleri nakış nakış işlemek için, gönülleri yumuşatma, potada eritme işidir. Güzel işlenirse, insanları güzelleştirir; kötü işlenirse, insanları çirkinleştirir.
Fransızca bir kelime olan estetik kelimesinin bizdeki karşılığı: Sanat, bedii veya bediiyattır.
Sanat denince; daha çok, (Edebiyat, sinema, tiyatro, resim, müzik gibi) insanların zevklerini ve duygularını okşayan, -bediiyat dediğimiz- estetik çalışmalar olan güzel sanatlar geliyor akla. Demircilik, bakırcılık, dokumacılık, marangozluk, mimari gibi para kazanmayı amaçlayan teknik sanatlara zanaat deniyor. Aslında büyük dil bilimcisi İsfehani’nin de dediği gibi; “Güzel, uygun ve mükemmel yapılan her iş sanattır.”
Sanat: Güzellikleri gören ve göstermesini bilen insanın; bütün bilgisini, yeteneğini, gücünü, imkânını ortaya koyup hayata bakış tarzını ustalıkla nakış nakış işleyerek mükemmel bir şekilde vitrinleme maharetidir. Tatlı dili ve becerikli ellerinin yüreğinin sesine kulak verişidir.
Sanat: Toplumun kültür toprağı üzerinde, medeniyetinin yeşerme serüveninin panoramasıdır.
Sanat: Ana kucağıdır, ruhu ve gönlü okşayan şefkatli eldir.
Sanat eserleri, insanlık semasını süsleyen yıldız kümeleridir. Geçmişin karanlıklarını aydınlatan, geleceğe ışık tutan projektörlerdir.
“Sanatın kendi dışında, hiçbir amacı yoktur.” diyor, Kant. Sanatın yalnız sanat için olduğunu söylemek, inandırıcı değil. Yanılıyor Kant. Bütün sanatçılar, sanatlarını, inançlarıyla mayalayarak yoğururlar. Sanatlarını, duygu ve düşüncelerini yansıtmak için kullanırlar.
Her sanatçı, kendi gönül penceresinden seyreder dünyayı. Kendi inanç ve düşünce gözlüğüyle bakar olaylara. Kendi rengini yansıtır eserlerine. Duygu ve düşüncelerini paylaşmak için kullanır sanatını. Sanatçının, düşüncelerini, hayata bakış ilkelerini okuruz eserlerinde. Her eser, sanatkârının kimliğini yansıtır. Zaten eserler, sanatkârlarının imzası değil midir?
Her toplum, sosyal, siyasi, ekonomik, ahlaki ve kültürel yapısıyla kendi sanatkârlarını yetiştirir. O sanatkârlar da bu proje ile eserlerini inşa ederler.
Müslüman sanatçı, güzel olanı, en güzel bir şekilde insanlara tanıtma bilinci ve gayreti içindedir. Yalanı, ahlaksızlığı, tiksindirici, kötü ve çirkin şeyleri görmek de istemez, göstermek de… İnsanların hayrına olmayan sanatı, sanat kabul etmez. Çirkinliklerde bile -varsa- güzellikleri fark edip yansıtmaya çalışır. Bir leşte dahi, onun ışıl ışıl parlayan dişlerinin güzelliğine dikkat çeker. Bu anlamda sanat: Eserler marifetiyle toplumun gönlünde çiçek açan güzel duygu ve düşüncelerdir.
Ruhlarda kurulan hakikat şehrinin, mekânda inşasıdır medeniyet. Medeniyetler, kültürlerin; kültürler de, inanç toprağının ürünüdür. Bu toprağın çiftçileri ise; ilim sahibi düşünürler ve sanatkârlardır.
Sanat değeri olan eserler, her ne kadar kendi toplumlarına hitap etseler de; bir diğer yönleriyle herkesin anlayabileceği evrensel bir dil kullanırlar. Belli toplumlarda doğarlar fakat bütün dünyayı aydınlatırlar.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız