Sayı : 503   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Umran

Mehmet Toker

Dünya'nın Kör, Müslümanların Şaşı Baktığı Mesele: Filistin

  • 01 Kasım 2023
  • 825 Görüntülenme
  • 491. Sayı / 2023 Kasım



Filistin Meselesi, siyasi ya da askeri bir mesele olmaktan çıkıp bugün tamamen insani, vicdani bir meseleye dönüşmüştür. İnsanlığın vicdanında ve zihninde parçalanmış vücutları beyaz kefenlere sarılmış yan yana dizilmiş, katledilmiş yüzlerce masum çocuğun görüntüsü, kıyıya vuran bir balina kadar, kontrolsüz ağlara takılmış bir fok kadar, gündemimizde yer etmiyorsa; gözümüzü kapatarak, kulaklarımızı tıkayarak birtakım algı operasyonlarının arkasına sığınarak vicdanımıza rahatlatamayız.

 

 

 

Filistin Meselesi, ilk sırada Müslümanların meselesi olmakla beraber; hangi dine inanırsa inansın, velev ki hiçbir dine inanmadığını iddia eden ateist bile olsun, insan olan, vicdanı olan herkesin birinci sorunu olmadan çözülemez. Kendimizi, İsrail bombardımanı ile beş çocuğundan dördünü ve eşini şehit vermiş, beş aylık yaralı bebeği ile baş başa kalmış, Filistinli Baba'nın yerine koymadan İsrail kahrolmaz.

 

 

 

 

Filistin Meselesi, yüz yıldır dünya gündeminde, Osmanlı bakiyelerinin özelinde hiç kapanmayan ve Siyonizm düşüncesi yok edilmediği müddetçe de kapanmayacak olan bir yaradır. Gazze'nin, Kudüs'ün yanında olmak için, Filistin'e destek olmak için, Müslüman olmanız, ümmet düşüncesine sahip olmanız, İslam birliğinden yana tavır koymanız falan gerekmez. İnsan olmak, vicdanlı olmak yeter.

 

Filistin Meselesi, siyasi ya da askeri bir mesele olmaktan çıkıp bugün tamamen insani, vicdani bir meseleye dönüşmüştür. İnsanlığın vicdanında ve zihninde parçalanmış vücutları beyaz kefenlere sarılmış yan yana dizilmiş, katledilmiş yüzlerce masum çocuğun görüntüsü, kıyıya vuran bir balina kadar, kontrolsüz ağlara takılmış bir fok kadar, gündemimizde yer etmiyorsa; gözümüzü kapatarak, kulaklarımızı tıkayarak birtakım algı operasyonlarının arkasına sığınarak vicdanımıza rahatlatamayız. Filistin Davasına, hâlâ Arapların siyasi bir sorunu gibi şaşı bir gözle bakmak ya da "bizi neden ilgilendiriyor?" gibi vicdanımızı rahatlatmak için kaçamak yollara başvurmak insani sorumluluğumuzu ortadan kaldırmayacaktır. Kaldı ki; Türkiye'de yaşayan, -her ne kadar inkâr ederse etsin- tüm insanların gözünde Osmanlı bakiyesi, Osmanlı torunu olarak nitelendirilen her bir vatandaşımızı vicdanen rahatsız etmeli ve bir aksiyon ortaya koymak için harekete geçirmelidir. Dünya insanlığının kalbinden sökülüp alınan îsâr ve merhamet duygusu, yeniden bizim ellerimizle insanlığın kalbine inşa edilmeden, dünya üzerindeki mazlumların çığlıkları, petrol ya da ütopik hayaller neticesinde akıtılan kanları ve gözyaşları durmayacaktır. Kahrolsun İsrail demekle Siyonizm ve İsrail kahrolmayacaktır.

 

Filistin Meselesine, nedense hep sloganlaştırılarak bilinçaltımıza çekilen algı operasyonları çerçevesinde bakıyoruz. Bu algı operasyonları, içimizdeki Siyonistlerin, Osmanlı bakiyesi Türkiye ile Filistin-Kudüs arasındaki tarihi, duygusal, manevi ve psikolojik bağı kırmak için uydurup köpürttüğü iki tarihi yalandır. Yalanları gerçek gibi kabul ederek Filistin meselesine yaklaşıyoruz. Bunlardan birincisi: "Araplar zamanında topraklarını para için Yahudilere sattılar. Şimdi de faturasını ödüyorlar." Bu söylem Yahudi yayılmacılığını masum göstermek adına ve Arapları, Filistinli Müslümanları, sanki: "para karşılığı vatanlarını satmış ve kendi davalarına ihanet etmiş, bundan dolayı cezalandırılması gereken hainlermiş" gibi bir algı oluşturmak için ortaya atılmış olan büyük bir tarihi yalandır. Filistin topraklarının Yahudilerin eline geçmesi, Nablus Meydan Muharebesi olarak tarihe geçen ve Yıldırım Ordularının bir kolu olan 7. kolordunun, kabul edilemez bir şekilde, sağında ve solunda bulunan 8. ve 4. kolordulara haber vermeden ani bir sûrette geriye çekilip, İngiliz kuvvetlerinin 8. ve 4. kolorduyu arkadan kuşatarak imha etmesi ve 75000 civarında askerin 360 top ve ağır silahlarla beraber İngilizlere esir olup Filistin-Suriye cephesi'nin çökmesiyle başlamıştır. Bu geri çekilme ve neticesinde oluşan hezimet, Osmanlı'yı, Mondros Ateşkes Antlaşması'nı imzalamak zorunda bırakmıştır. Filistin cephesini 7. Ordu'nun ric'areti ile kolaylıkla geçen İngilizler; Ürdün, Lübnan, Şam, Halep, Humus, Hama, Antep, Bağdat, Kerkük, Musul, Süleymaniye'ye kadar olan bütün bölgeleri ele geçirmiş, daha sonra Balfour Deklarasyonu ve akabinde Sykes-Picot Antlaşması'yla Osmanlı'nın bu toprakları Lübnan, Suriye, Ürdün, Irak, Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri olarak parçalara bölünmüş ve yaklaşık 30 yıl süresi ile İngilizlerin kontrolünde kalmıştır. İngilizler, Filistin, Lübnan ve Ürdün topraklarını kontrol ettikleri yaklaşık 30 yıl süresince Yahudi yerleşimcilere toprak sağlayıp, Avrupa'daki Osmanlı topraklarındaki Yahudilerin Kudüs ve civarına yerleşmesi için Siyonistlerle işbirliği yaparak, propagandalarla teşvik etmişlerdir. 1909'dan 1918'e kadar olan sürede bugünkü Filistin topraklarına, 55 bin civarında Yahudi göç etmişken, 30 yılın sonunda yani 1948'de İsrail Terör Devleti kurulurken bu sayı 650 bine dayanmıştır. 55 bin Yahudi sadece toprakların yüzde 2'sinde meskûn iken, 30 yılın sonunda bu oran neredeyse 5 kat artmıştır. Yahudiler bu toprakları, işgalci İngiliz hükümetinden ve İngilizler tarafından Filistin dışına Lübnan, Ürdün, Suriye ya da Güney ve Orta Amerika ülkelerine sürgüne gönderilen toprak sahiplerinden almışlardır. 1918'den 1925'e kadar Filistin valiliği yapmış İngiliz diplomat Herbert Samuel bir Yahudi’dir.

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

491. Sayı Kasım 2023