Sayı : 503   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Fıkıh Köşesi

Fahri Altunkaynak

Fıkıh Köşesi

  • 01 Kasım 2023
  • 307 Görüntülenme
  • 491. Sayı / 2023 Kasım



Kur’an surelerini oluşturan başı ve sonu belli olan harf, kelime, cümle veya cümlelere ayet denilmektedir. Hz. Peygamber (sav)’den günümüze kadar yazılan bütün Kur’an-ı Kerimler aynı olup hiçbir değişikliğe uğramadan gelmiştir.

 

 

Kur’an-ı Kerim, ilâhî kelâm olduğu için ona karşı hürmetsizlik anlamına gelecek her türlü tutum ve davranıştan kaçınılması gerekir. Bu itibarla eski ve yıpranmış olan Mushafların, lafza-ı celâlin (Allah lafzının) veya ayetlerin yazılı olduğu kitapların ve sayfaların imhasında da saygısızlık olarak değerlendirilebilecek davranışlardan uzak durulmalıdır.

 

 

 

1- Kur’an’ın korunmuşluğunun delilleri nelerdir?

Kur’an-ı Kerim, Yüce Yaratıcı’nın kıyamete kadar gelecek bütün insanlara indirdiği son ilahi mesajıdır. O, bu yüce kelâmı indirmekle kalmamış, onun korunmasını da bizzat üzerine almıştır. Nitekim bu gerçek, Kur’an’da şöyle açıklanmıştır: “Şüphesiz o zikri (Kur’an’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz.” (Hicr, 15/9) Bu ilahî beyan onun korunmuşluğu konusunda müminler için en büyük güvencedir.

Nitekim tarih de bunun canlı şahidi olmuştur. Zira Kur’an-ı Kerim inzal olmaya başladığında bir taraftan yazılırken diğer taraftan da sahabilerce ezberlenmiş, namazlarda sürekli okunmuş ayrıca Müslümanların inanç ve amelî dünyalarına taşınarak hayata yansımıştır. Hz. Peygamber’in vefatını takiben Hz. Ebubekir döneminde dağınık hâldeki yazılı metinler bir araya getirilerek bir Mushaf oluşturulmuştur.

Diğer taraftan İslam fetihlerinin artması ve yeni beldelerin İslam’a dâhil olmasıyla, üçüncü halife Hz. Osman bir komisyon kurmuş ve bu komisyon tarafından çoğaltılan Kur’an nüshaları Mekke, Kûfe, Basra, Şam, Bahreyn, Yemen’e gönderilmiştir. Müslümanlar bu ana nüshalara

göre pek çok Kur’an nüshası yazmış, böylece bu ilahî kitap hiçbir değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelmiştir. (Geniş bilgi için bkz. “Mushaf”, DİA, XXXI, 242-248)

 

 

2- Okunan Kur’an-ı Kerim’i dinlemenin hükmü nedir?

Kur’an-ı Kerim’i okumak ibadet olduğu kadar, onu dinlemek de farz-ı kifâye olarak nitelenen bir ibadettir. (Bkz. İbnÂbidîn, Reddü’l-muhtâr, II, 268)

Zira bir ayet-i kerimede, “Kur’an okunduğu zaman ona kulak verip dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin.” (A’râf, 7/204) buyrularak tilavet olunan Kur’an-ı Kerim’in dinlenmesi emredilmektedir. Şu kadar var ki, dinlemek için ortamın müsait olmadığı durumlarda, açıktan okunması uygun olmaz.

 

3- Kur’an-ı Kerim’de kaç ayet bulunmaktadır?

Kur’an surelerini oluşturan başı ve sonu belli olan harf, kelime, cümle veya cümlelere ayet denilmektedir. Hz. Peygamber (sav)’den günümüze kadar yazılan bütün Kur’an-ı Kerimler aynı olup hiçbir değişikliğe uğramadan gelmiştir. Bununla birlikte Kur’an-ı Kerim’de, hicri ilk asrın ikinci yarısına kadar nokta, hareke ve vakıf (durak) işaretleri bulunmamaktaydı. Daha sonraki süreçte ise Hz. Peygamber’den nakledilen okuyuş esas alınarak harflere noktalama ve harekeleme yapılmış; ayet sonlarına vakıf işaretleri ve ayet numaraları konulmuştur.

Sure başlarındaki besmelenin sureye dâhil bir ayet olup olmaması, “hurûf-ı mukattaa”nın müstakil bir ayet sayılıp sayılmaması ve az sayıdaki bazı ayetlerin başlangıç ve bitiş yerleri hakkında farklı görüşlerin bulunması sebebiyle Kur’an-ı Kerim’deki toplam ayet sayısı konusunda 6204, 6214, 6219, 6225, 6236 gibi kısmi görüş farklılıkları olmuştur. Ayrıca hakkında müşahhas bir tespit olmamakla birlikte yaklaşık olarak verilmiş bulunan 6666 sayısı söylem olarak yaygınlık kazanmıştır.

Ancak asırlardan beri yazılan Mushaflardaki hâliyle toplam ayet sayısı, 6236’dır. Görüldüğü gibi ayet sayılarının farklı tespiti, yukarıdaki gerekçelerden kaynaklanmakta olup Kur’an metninde fazlalık veya eksiklik olduğu anlamına gelmemektedir.

 

4- Kur’an’da yer alan ayet ve surelerin tertibi nasıl yapılmıştır?

Hz. Peygamber (sav) inen ayetlerin, hangi surenin neresine konulacağını vahiy kâtiplerine bildirdiğinden dolayı (Bkz.Ebû Dâvûd, “Salât”, 124; Tirmizî, “Tefsîru’l Kur’an”, 10) Kur’an’daki ayetlerin tertibinin vahye dayalı (tevkîfî) olduğu hususunda ittifak edilmiştir. (Bkz.Zerkeşî, el-Burhân, 1/353; Süyûtî, el-İtkân, 2/394; Zürkânî, Menâhilu’l-‘İrfân, 1/412) Ayetler, Medine döneminin son yıllarında Hz. Peygamber (sav) ile Cebrail (as) arasında Kur’an’ın baştan sona karşılıklı olarak tilavetinde (mukâbele/arza) ve Hz. Peygamber (sav)’in kıldırdığı namazlarda bu tertip ile okunmuş ve sahabe tarafından da aynı şekilde ezberlenmiştir. Daha sonra Kur’an-ı Kerim bu tertip ile Hz. Ebû Bekir’in halifeliği zamanında bir araya getirilmiş ve Hz. Osman döneminde de çoğaltılmıştır. (Bkz. Zerkeşî, el-Burhân, 1/331)

Surelerin tertibi konusunda genel kabul, sure tertibinin de tevkîfî olduğu şeklindedir. Hz. Peygamber'in Ramazan ayında Kur’an-ı Kerim’i Cebrail ile karşılıklı tilavette bulunduğu (mukabele/arza), son Ramazanda da bu mukabelenin iki defa tekrar edildiği (Bkz.Buhârî, “Fezâilü’l-Kur’an”, 74998), bu karşılıklı okumalara Zeyd b. Sabit’in şahit olduğu rivayet edilmektedir. (Bkz. Beğâvî, Şerhü’s-sünne, 4/525)

Kur’an’ın, Hz. Ebû Bekir döneminde toplanması (cem‘i) ve Hz. Osman zamanında çoğaltılması (istinsah) ile görevli komisyonların başkanlığına Zeyd b. Sabit’in getirilmesinde onun bu yetkinliğinin etkili olduğu söylenebilir. Sahabe döneminde yapılan bu cem’ ve istinsah faaliyetlerinde Kur’an, elimizdeki mevcut tertibi üzere yazılmış ve çoğaltılmıştır. Bu iki faaliyet neticesinde ortaya çıkan mushafın tertibine sahabe döneminde hiçbir itiraz vaki olmamış ve sahabe bu tertip üzerinde icma etmiştir. Sahabe döneminden günümüze kadar Kur’an hep aynı tertip üzere yazılmış olup farklı tertipler görülmemiştir.

 

5- Eski ve yıpranmış olan Mushaf, meal ve tefsir kitapları ne yapılmalıdır?

Kur’an-ı Kerim, ilâhî kelâm olduğu için ona karşı hürmetsizlik anlamına gelecek her türlü tutum ve davranıştan kaçınılması gerekir. Bu itibarla eski ve yıpranmış olan Mushafların, lafza-ı celâlin (Allah lafzının) veya ayetlerin yazılı olduğu kitapların ve sayfaların imhasında da saygısızlık olarak değerlendirilebilecek davranışlardan uzak durulmalıdır.

Hanefî ve Hanbelî âlimler eskimiş, yıpranmış veya okunamayacak hâlde olan Mushafları ya da Allah lafzının ve Kur’an âyetlerinin yazılı olduğu kâğıtları ve kitapları toprağa gömmek gerektiğini belirtmişlerdir. (Bkz.Haskefî, ed-Dürrü’l-Muhtâr, 30; İbnTeymiyye, Mecmu‘u’l-Fetâvâ, 12/599; Buhûtî, Keşşâf, 1/137) Diğer bazı âlimler ise istifade imkânı kalmamış olan Mushafların, Hz. Osman’ın uygulamalarından hareketle Kur’an'ın hürmetine uygun bir şekilde yakılabileceği görüşündedirler. (Bkz.Buhârî, “Fedâilu’l-Kur’an”, 3; Beyhakî, “Şu‘abü’l-Îmân”, 3/154; Zerkeşî, el-Burhân, 2/106; Süyûtî, el-İtkân, 2258)

Bu yöntemlerin yanı sıra günümüzde Mushaflar, Kur’an-ı Kerim’in saygınlığına halel gelmeyecek şekilde geri dönüşüme gönderilebilir. Bu itibarla Diyanet İşleri Başkanlığı’nın uygun göreceği bir usulle geri dönüşümde değerlendirilmek üzere Mushaflar, cami görevlilerine veya müftülüklere teslim edilebilir.

 

6-“Mevlânâ” kelimesi ne anlama gelir? Allah, Peygamber ve insanlar için bu ifadenin kullanılması doğru olur mu?

Mevlâ sözlükte; “Rab, efendi, dost, arkadaş, yardımcı, sahip ve malik, köle azat eden, azat olmuş köle, bir işi gören, idare eden” gibi birçok farklı anlamlara gelir. Allah’a izafe edildiğinde “sevme, koruma, yardım etme, tasarruf ve himayesi altında bulundurma” gibi anlamları öne çıkar. Mevlâ kelimesinde asıl olan mana, sevgi ve manevî yakınlıktır. (Bkz. İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “vly” md.;İbnManzur, Lisânü’l-Arab, “vly” md.)

Mevlâ kelimesi, Kur’an’da hem Allah için hem de insanlar için kullanılmıştır. Bu kelime, “Biliniz ki Allah sizin Mevlâ’nızdır (sahibinizdir). O ne güzel Mevlâ (sahip) ve ne güzel yardımcıdır!” (Enfal, 8/40) ve “Sen bizim Mevlâmızsın.” (Bakara, 2/286) ayetlerinde Allah için; “O gün dostun dosta hiçbir faydası olmaz.” (Duhan, 44/41) ayetinde ise, insan için kullanılmıştır. Çeşitli hadislerde de mevlâ Allah’ın isimlerinden biri olarak zikredilmiştir; “Allah bizim Mevlâ’mızdır.” (Buhari, “Cihâd”, 14, “Meğâzî”, 17)

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

491. Sayı Kasım 2023