Eskiden yerlerimiz dardı, şimdi geniş yerlerimiz var ama eğer ufkumuz dar olursa bu geniş yerlerde yine bir şeyler yapamayız. Peki, bu ufku bize kim verecek? Bizim Efendimizin mücadelesi üzerinde yoğunlaşmamız lazım. Kur’an kıssaları üzerinde yoğun bir şekilde, derin bir şekilde düşünmemiz lazım. Derin okumalar ve derin çıkarımlar yapmamız lazım. Yoksa ufuksuzluğumuz gün be gün daha da artar.
Dilimizi terbiye edeceğiz, kelimelerimizi terbiye edeceğiz. Vahiyle tezkiye edeceğiz onu... Kirli kelimelerle hakikati ve davayı taşıyamazsınız, yüreklere giremezsiniz, insanları ikna edemezsiniz. Yani arındırılmış düşüncelerle, temizlenmiş, tezkiye edilmiş, edepli bir mesajla ancak yüreklerin fethini gerçekleştirebilirsiniz.
Allah yüce dinini, temiz dinini, arınmış dinini kirli ellerle, kirli dillerle yaymaz. İslam’a ancak temiz eller, temiz diller, temiz yürekler hizmet edebilir. Kitapla nasıl tezkiye olacağımızın hesabını yapmamız lazım. Kitabı tedris etmemiz yetmez, talim etmek yetmez, onunla tezkiye olmamız lazım.
Tembelliği, gevşekliği, ataleti üzerimizden atmak için aidiyet ruhuna dönmemiz lazım. Çünkü bu çağ bizi bireyselleştiriyor, yalnızlaştırıyor, yabancılaştırıyor. Bunun çaresi aidiyet yani mensubiyet... Siz hangi değerler dünyasına aitsiniz?
Umursamazlık…
Dert sahibi olması gereken Müslüman, dava sahibi olması gereken Müslüman, İslam için bir şeyler yapması gereken Müslüman süreç içerisinde bir bakıyorsunuz umursamaz olmuş. Başka dertler başka davalar edinmiş. Ya da tozpembe bir gelecek çizip bir türlü gayrete geçememiş. Amaç edinmiyor, gaye edinmiyorsa kendisine artık geriledikçe geriliyor… Gayesizlik, dertsizlik, davasızlık… İşte sorunumuz bunlar.
Modern hayat insanı umursamaz kılıyor. Dünya yıkılsa umurunda değil… Düne kadar duyarlı olan kimseler bugün umursamıyorlarsa, dün yaptıkları mücadeleye bugün sahip çıkmıyorlarsa, bahsettiğimiz umursamazlık hastalığına tutulmuş demektir.
Umutsuzluk:
Bazı Müslümanların umutlarını kaybettiğini, çöktüğünü, Allah korusun ye’se mahkûm olduklarını görüyorsunuz… Korkunç bir karamsarlık hali, alttan alta Müslüman zihinleri ifsat ediyor. Modernleşmeyle birlikte insanlarımız tek kaldıkça bu defa ye’se yenik düşme riski daha da fazla artıyor. Şeytan da umutsuzluk hastalığına düşenlere şunları söyletiyor: “Bundan sonra yapılacak bir şey kalmadı, zamanında yaptık ettik, demek ki bu kadarmış, bu toplumdan bir şey çıkmaz, bu Müslümanlardan bir şey çıkmaz, bu hareketten bir şey çıkmaz.” Aslında kendisi bitmiş de her şeyi bitmiş görüyor… Kendi hayatı kararmış da dünyayı karanlık görüyor, ümmeti karanlık görüyor... Olan birçok güzellikleri göremiyor artık.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız